Hain İsrail’in, Filistinli kardeşlerimize yaptığı zulmü hepimiz biliyor, sosyal medyadan ve televizyondan izliyoruz. Çocuk, kadın, genç, yaşlı, hasta demeden üzerlerine bomba yağdıran, işkenceler yapan İsrail’i izlemekle yetiniyoruz. Son olarak aldığımız haberlerde ateşkes oldu diye sevinirken, İsrail’in yine bir sebeple bu anlaşmayı bozduğunu üzülerek takip ediyoruz.
“Ne yapabiliriz ki?” söyleminin arkasında sığınıp nefsimizi susturup olan bitenleri izlemekle yetiniyoruz. İsrail mallarına boykot yapmayı bile beceremiyoruz. Marketlerde satılan ürünler üç kuruş ucuz olunca boykotu falan unutuveriyoruz.
Goethe’nin çok sevdiğim, zaman zaman da paylaştığım bir sözü var: Dünya hassas kalpler için bir cehennemdir. Bazı hassas kalpler, bu zulmü durdurmak için tek başına da olsa mücadele edebilmek için yola çıkabiliyor.
Kimden mi bahsediyorum? Saruhanlılı Engin’den. Aslında, gitmeden 6 ay önce kafaya koymuştu bunu. Ailesine açtı konuyu. Annesi, babası kimse izin vermedi. Ama içine bir ateş düşmüştü Engin’in. Savaşmaya gidecek, Müslüman kardeşlerinin yanında olacaktı. Şair Erdeme Beyazıt şiirinde, “İçimde kaynayan bir mahşer var” diyor ya. Engin’in içinde de bir mahşer kaynamaya başlamıştı.
Takvim yaprakları 11 Ekim 2023 tarihini gösterdiği bir gün, evden ayrıldı Engin Arslan. Ailesi müsaade etmedi buna. Engel olmak istediler. “Arkadaşlarımda kalacağım” diye çıktı evden. Giderken de helallik istedi. Bu helallik isteyişinde, ailenin içine bir kurt düşmüştü o vakit. Ama gidene dur denilemezdi nihayetinde.
Amacı, Manisa Saruhanlı’dan çıkıp Gazze’deki Müslüman kardeşlerine yardım etmekti Engin’in. Kimisi yadırgadı, kimisi deli dedi, kimisi kahraman ilan etti Engin’i. Aklımız, “Engin’in yaptığı delilik” ile “Helal olsun, ne yiğitmiş” ikilemi arasında gitti geldi.
Yola çıktı Engin. Otostop çeke çeke Suriye sınır kapısına kadar dayandı. Sonuçta, yakalanarak Şam’da bulunan Adra cezaevine atıldı. 13 aydan fazla bu hapishanede kaldı. Türlü işkencelere şahit oldu. Demir sopayla 4-5 defa dayak yedi. Gittikten 5 ay sonra çıkmış olduğu mahkemede beraat etti. Ama çıkamadı hapishaneden. 13 ay sonra muhaliflerin cezaevini basarak tüm mahkumları çıkarması sonucu özgürlüğüne kavuşarak memleketine, Manisa’nın Saruhanlı ilçesindeki baba ocağına kavuştu Engin.
Manisa’mızın bir insanı Engin. Belki de örneği olmayan bir davranış sergiledi. Amacına ulaşamasa da tek başına pervasız bir şekilde, Müslüman kardeşlerinin yanında olmak istedi.
Engin’in Suriye’de yaşadıklarını dinlerken, gözündeki cesareti ve ümidi gördüm ben. Giderkenki mutluluğunun, hapisten kurtulup eve dönerkenki mutluluğundan fazla olduğunu dile getirdi.
Herkes farklı düşünse de, Engin benim gözümde bir kahramandır. Karıncanın, Nemrut’un ateşini söndürmek için su taşıması misali, tek başına Gazze’de zulüm gören Müslüman kardeşleri için kendi rahatından hatta kendi hayatından vazgeçebilmiştir.
Necip Fazıl’ın “O Erler Ki” şiirinin son dizesiyle bitirelim yazımızı:
“Ne cennet tasası ve ne cehennem. Sadece Allah’ın rızasındalar…”