O yıl Ramazan Bayramı 30 Ağustos tarihine denk gelmişti. Sabah erkenden kalkmış, bayram namazına gitmeye hazırlanıyordu. Bayram heyecanı evi yavaş yavaş sarıyordu. Ama çocuklar yoktu. Evlenip yuvadan uçalı çok olmuştu.
Eşi ve kendisi. Bir de torunu…
Sahi bugün bir başka bayram daha vardı. 30 Ağustos Zafer Bayramı. Çarşıda kutlama etkinliği düzenlenirse gelemez hemen diye düşündü biran…
Olsun gün içinde nasılsa gelip elini öpecekti.
Bugün bayram üstelik çifte bayram.
Geceden eşinin özenle ütülediği takım elbisesini dikkatle giyindi. Saatini koluna takarken şöyle bir baktı. Zaman yaklaşıyordu. Aslında bayram namazına daha vardı ama vaazı dinlemek istiyordu.
Eşiyle vedalaşıp evden çıktı. Kapıdan adımını ilk attığında karşı komşusuyla karşılaştı. O da minik oğlunu yanına almış camiye gitmek üzere yola çıkmıştı.
Sarılıp bayramlaştılar…
Cebinden çıkardığı bozukluğu minik oğlanın eline tutuşturdu. Elinden tuttu. Diğer elinden babası. Birlikte yürümeye başladılar camiye.
Vardıklarında caminin içi dolmuş, avlu yavaş yavaş kalabalıklaşıyordu. Ama hala yer vardı.
Uygun bir yere hemen oturup ezanı beklemeye başladılar.
Hep birlikte eller bağlandı, saf tutuldu. Arada çocukların sağa sola bakmaları yok mu? Bu kadar mı masum olur.
Derken namaz bitmiş duaya geçilmişti. Eller havaya açıldı…
Dönüş yoluna geçilirken karşı komşusu yanındaydı. Beraber sohbete dalıp evin yolunu tutmuşlar, memleket meseleleri ve bir de tabi ki eski bayramlar konuşulmuştu art arda…
Eve girdiğinde çoktan kahvaltı hazırdı. 30 günlük orucun ardından kahvaltı bir başka güzeldi.
Sonra televizyonu açtı. Şöyle biraz sabah haberlerini izledi. Sonra her zamanki gibi kanepesine uzandı.
Televizyonu izlerken yavaş yavaş gözleri kapandı.
Derin bir uykuya daldı.
Uyudu…
Uzun uzun uyudu.
Uyanmayınca evde bir hareketlilik…
Telefonlar, komşular ve kara haber…
Beklediği ben koşarak gelmiştim yanı başına. Defalarca elini öptüm, yüzünü okşadım.
Uyuyor gibiydi.
Ama uyanmıyordu.
Sonra başkaları uyandırmaya çalıştı.
Olmadı.
Bir 30 Ağustos sabahıydı…
Babam ölmedi, adeta uyudu…
Bir daha uyanmadı.
Geride ona her gün dua eden evlatlar bıraktı.
Mal mülk mü?
Babamdan geriye kalan adına kayıtlı bir hazır kart bir de tuşlu telefon.
Belki de bu yüzden ölmedi, uyudu.
Dünyevi hiçbir şeyi yoktu, olmadı.
Ama tertemiz bir yüreği vardı.
Uyurken göçüp gitti.
Bir 30 Ağustos sabahıydı…