15Temmuz akşamından bu yana onlarca analiz, yüzlerce yorum okudum.
Her cenahtan, her kesimden.
Kanaat önderi denilebilecek nitelikte yazar-çizerleri de okudum, sıradan halkın yorumlarını da.
Yaşadıklarımızı tüm boyutlarıyla kavrayabilmek için, en üst düzey entelektüel polemikten, en alt düzey karşılıklı küfürleşmeye kadar hiçbir şeyi atlamamaya çalışarak sabırla okudum, izledim, dinledim.
Tümüyle önyargısız ve mümkün olabildiğince tarafsız bir şekilde, hiçbir fikre “tu kaka” demeden ve hiçbir fikre kapılıp gitmeden yaptım bu işi.
Sonuç:
Evet, bu 3 günü bencileyin geçiren herkes gibi beynim yandı.
İşte tam da bu nedenle;
Bu toz dumanda, bunca bilgi kirliliği içinde “Aman yalan yanlış bir şeyler yazmayayım” diye,
Ve de ne yazsam, yazacağım her şeyi farklı yorumlamaya müsait okurlarım da olduğunu bildiğimden hiçbir analiz kasmayacağım bu yazıda.
Birkaç cümle dışında, “Olayın aslı şudur, budur” demiyeceğim.
Hatta kendi adıma bir gazeteci olarak asli görevimi bile bir süreliğine askıya alıp, hiçbir soru sormayacağım. Son derece haklı ve aklı başında onlarca sorum olduğu halde.
Çünkü;
Şu günkü önceliğimizin birbirimizin fikirlerini çürütmekolmadığını düşünüyorum.
Hele ki, “Bak gördün mü ben haklı çıktım” demenin ya da “Bu ülkeyi bu hale getiren kim?” diye sormanın hiç sırası değil.
İçine düştüğümüz denizde, suçlu aramaya kalkar, haklı çıkmanın peşine düşersek hep bir boğuluruz. Bu söylediklerim bütün taraflar için geçerli.
Aklımıza başımıza alıp, birlik olma zamanı. Ama öyle yüzeysel bir birlik değil.
Tüm farklılıklarımızın üzerine çıkarak.
Sağı, solu, partizanlığı, bütün siyasi kimliklerimizi bir süreliğine göz ardı ederek kenetlenmemiz gerek birbirimize.
Etnik kökenlerimiz, dini inançlarımız, sosyo-ekonomik durumlarımız ve hatta cinsel tercihlerimizden tuttuğumuz futbol takımlarına kadar, bizi sınıflayan belli bir kategoriye oturtan ve diğerinden ayıran her ne varsa, bir süreliğine üzerine çıkmalıyız bunların.
Ve yan yana durmalıyız aynı safta.
Ki milli irade denilen şey budur aslında.
Aynı topraklarda yaşayan insanların, bütün farklılıkların üzerine çıkarak bir ve bütün olup ortak geleceği için aynı hedefe kilitlenmesi.
Öyle kolay beri tecelli etmeyen, ettiği an itibariyle de önünde durulması mümkün olmayan milli irade, umarım tecelli eder bugünlerde.
“Tamam birleşelim de, ortak hedef ne?” derseniz benim naçizane cevabım;
“Hayatımızın geri kalanını demokratik ve laik bir hukuk devletinde geçirmek istiyoruz” olur.
Samimiyetimi bu cümleyi bu şekilde kurmamla test edebilirsiniz.
Normalde tanıdığınız Naime, bu cümleyi, “Demokratik, laik, Atatürkçü, Cumhuriyetçi, milliyetçi….” Diye uzatırdı.
Uzatmadım çünkü en olmazsa olmaz ve en üst değeri bulmamız gerek ilk etapta.
Çünkü bu en üst değer, yani demokrasi ve hukuk devleti, benim putlaştırmadığım, ama asla da vazgeçmeyeceğim Atatürk sevdamın, cumhuriyet inancımın, ulus devlet anlayışımın garantisi olduğu gibi, aynı zamanda bir başkasınında mesela başkanlık sistemini isteme ve savunma hakkının garantisidir.
Bu nedenle sımsıkı sarılmalıyız demokrasiye. Ve birbirimize.
Öyle büyük ve küresel bir oyun ki üzerimizde oynanan, kendimizi seyirci zannettiğimiz şu noktadan, aktif oyuncu olduğumuz noktaya bir gecede dönüşebiliriz hiç farkında olmadan.
Nasıl mı? Galeyana gelerek. Birbirimize düşerek.
Her ne kadar bir dolu yalan yanlış bilgiyle kafalarımızı karıştırıp, her birimizin dikkatini başka başka yönlere çekmeye çalışıyor olsalar da senaryonun nihai hedefinin bizi birbirimize düşürmek olduğu çok açık.
Bu nedenle, “bu süreci sokakta mı, evde mi geçirmeli? Hangisi daha doğru” sorusunun cevabı açıkçası bende yok, fakat bütün devlet yetkililerimiz sokağa davet ettiği için “vardır bir bildikleri, elbet alınmıştır güvenlik tedbirleri” diye geçiştiriyorum bu soruyu.
Ama “Bu süreç nasıl geçirilmeli?” sorusunun emin olduğum bir cevabı var. ”Sakin geçirilmeli, galeyana gelmemeli, provokatörlere karşı uyanık olunmalı, hiçbir şiddet eylemi çağrısına uyulmamalı, hatta bu tür çağrılar güvenlik birimlerine ihbar edilmeli.”
Son olarak, “De artık o üç-beş cümleni, nedir olup biten?” derseniz…
Modaya uyup numaralandırayım.
1- Bu bir darbe girişimi.
(Başlangıçta ben de dahil olmak üzere pek çok kişiye hiç de inandırıcı
olmayan traji-komik bir tiyatro oyunu gibi görünmüş olsa da)
2- Bu girişim uluslararası boyutta ve dışarıdan destekleniyor.
3- Tehlike tam olarak savuşturulmuş gibi gözükmüyor.
4- Şekli ne olursa olsun herhangi bir darbeden, bu topraklarda yaşayan hiç kimse, tek bir kişi bile kazançlı çıkmaz.
5- Hepimiz bu darbenin karşısında durup, demokrasiye ve parlamenter sisteme sahip çıkmalıyız.
6- Evet, meydanlarda bir olup "darbeye hayır" demek, kimi yerde kalkan oluşturmak çok önemliydi ama halk olarak bu darbeyi tek başımıza önlediğimizi düşünmek çok gerçekçi değil.
7- Demokrasi nöbetine elbette evet, ama bunca şehidin, acının ve gözyaşının olduğu bir ortamda, düğün dernek edasıyla yapılırsa olmuyor. İncitiyorsunuz.
Ve son olarak;
Sağduyu, Sükunet.
Bu, bildiklerini başkalarıyla paylaşma, düşüncelerini birilerine aktarma, birilerini bir konuda ikna etme amaçlı bir yazı değil.
Bu bir çağrı.
Umarım bu niyetle okunur.
Çünkü sahiden Bir ve Beraber Olma zamanı.