Manisa'mız öyle derin tarihe, öyle gönlü zengin alim kişilere, erenlere ev sahipliği etmiş ki...
Yigitbaş Veli de onlardan birtanesi.
Uzun uzun tarihe değinmeyeceğim.
Tarihi okuyup öğrenmeyi çok seviyorum ancak yazmayı hiç sevmiyorum.
Bu nedenle yazılarımda tarihlere pek fazla yer vermiyorum.
Önce Çaybaşı, Adakale Mahallesi ve yakın çevresine bir bakalım.
Sultan Cami karşı tarafında Muradiye Cami, Sultan Cami'nin güneyinde Kırkbasamak merdivenlerinin üst tarafında Yigitbaş Cami. Sağ üst tarafa devam, solda Ağlayan Kaya, sağ tarafta Revak Sultan, Yedi Kızlar...
Sadece bu kadar küçük alanda, bu kadar tarihi ve manevi değeri olan eserler.
Büyük bir yangın ve imar talanı geçirmiş bir şehir için bu çok büyük bir zenginliktir.
1435 yılında Manisa'nın Gölmarmara ilçesinde doğan Ahmet Şemseddin Veli, Marma-ravi diye anılırdı.
İlmi, tevazu ve manevi zenginliği, dini konulardaki engin bilgisi, kendisine Yigitbaş unvanı verilmesine sebep olmuştu.
O dönemde ortalığı saran sahte şeyh, tarikat ve devlete din yoluyla nifak sokmaya çalışan din düşmanlarını tespit için İstanbul'a çağrılan Yigitbaş Veli ,engin tecrübesiyle sınavdan geçirdiği din adamlarının içindeki sahtekârları
ustalıkla ayırdığı için kendisine "dinin güneşi "anlamına gelen Şemseddin adı da verilmiştir.
Tekrar Manisa'ya dönen Şemseddin Yigitbaş Veli burada çalışmalarına devam etmiş, talebe yetiştirmiş, eserler yazmış, çevresini adeta güneş gibi aydınlatmıştır.
Yetmiş yaşında Manisa'da vefat ettiği zaman ,hava kararmış , öyle bir rüzgar çıkmış , öyle bir fırtına kopmuş ki Manisalılar kıyamet kopuyor zannetmişler.
Bu da "Alimin ölümü, alemin ölümüdür."
Hadisi Şerifi'nin bir tecellisidir.
Yigitbaş Veli'nin vasiyeti üzerine, türbe yapılmamış, mezarı Yigitbaş Cami'nin bahçesinde ziyaret edilmektedir.
Ruhu şad, mekanı cennet olsun.