MOLA! Benim de Söyleyeceklerim Var: Hiçbir siyasi partiyle veya inanç grubuyla bağlantısı olmayan sade bir vatandaş olarak, aralarında yaşanan çirkin savaşa ilişkin her iki tarafa da diyeceklerim ve bazı sorularım var.
MOLA!
Benim de Söyleyeceklerim Var:
Hiçbir siyasi partiyle veya inanç grubuyla bağlantısı olmayan sade bir vatandaş olarak, aralarında yaşanan çirkin savaşa ilişkin her iki tarafa da diyeceklerim ve bazı sorularım var.
Bu soruların aslında çoğunun cevabını biliyorum.
Yani cevap beklentisi ile değil de, içine gömüldükleri intikam batağından azıcık kafayı çıkarıp, ‘acaba biz ne düşünüyoruz, ne hissediyoruz ona bi bakarlar mı?’ umuduyla yazıyorum.
Her ikiniz de insanları , ‘Bizden ve bizden değil’ şeklinde 2’ye ayırdığınız için, benim gibi her ikinizden de olmayanların çoğunlukta olduğunu ve bizlerin bu olup bitenler karşısında taraflardan biriymiş gibi el ovuşturmadığımızı ,‘oh olsun’ demediğimizi, aksine üzüldüğümüzü bilmiyorsunuz.
Zaman zaman koyun olduğumuz düşünülse de, içimizde bunu sahiden doğrulayanlar olsa da, bazılarımızın makarna pirince oy verdiği gerçeğini inkar edecek durumumuz olmasa da (-ki bu da sizin ayıbınız.), ilginçtir en safımız bile aslında uyanık, en cahilimizde bile sağduyu denen haslet mevcut.
Sınırımızın en geniş olduğu şey ise sabır. Sabırı aklınızın almayacağı bir olgunlukla yaşıyoruz.
Belki de tam da bu nedenle bir çok şeyi fark etmiyorsunuz.
Bizi kandıramazsınız demiyorum, kandırabilirsiniz, ama bir yere kadar.
Uyutabilirsiniz ama bir yere kadar.
Körlüğümüzün bir sınırı var, ya da gördüğümüz halde görmemezlikten gelmelerimizin.
Uykumuzun çok derin olduğu zannedilen bir anda halk olarak, ‘Cee’ demeyi pek sevdiğimizi mesela, yenilerde hatırlattığımız halde unutmuş görünüyorsunuz.
Anlaşılan o ki, mesaj alınmamış.
Alınmış olsaydı; Uyandığımızın farkına varıp, bugün daha dikkatli olurdunuz.
Dış güçlere fırsat vermeden kendiniz temizlerdiniz kendi içinizdeki temizlenmesi gerekenleri.
Kasetlere pek eskisi kadar rağbet etmeyeceğimiz anlaşıldıktan sonra, sıranın elbette ki yolsuzluk ve hırsızlıklara geleceğini bilmiyor muydunuz?
Neden o operasyonu kendiniz başlatıp, suça engel olmaya çalışmadınız?
Neden suçluları kendiniz cezalandırmadınız?
Neden bugüne kadar göz yumdunuz?
En önemlisi bu kadar soyguna, yolsuzluğa, hırsızlığa nasıl imkan tanıdınız?
Baklava çalan çocukların cezalandırıldığı bir ülkede, bazıları fütursuzca çalma cesaretini nereden buldu?
Taraflardan birine değil, her ikisine de soruyorum.
Biliyordunuz da, bugüne dek neden sustunuz?
Biliniz istiyoruz ki halk olarak her şeyin farkındayız.
Yani çıkarlarınız bir yerde çatışmasaydı, yine biliyor olacaktık bir çok şeyi ama, gerçek somut bir şekilde ayakkabı kutuları içerisinde çıkmayacaktı karşımıza.
Belgeli, ispatlı, görüntülü, sesli, kayıtlı bir şekilde ‘Hırsız Var’ denildiği noktada, ‘’Öyle mi hemen araştıralım, hırsızı yakalayalım, çalıp çırpanı cezalandıralım, bu adi suç, affı olmaz’ demiyorsunuz da, ‘devletin içinde çete var’ diyorsunuz.
Yok ya sahi mi?
O zaman neden Hanifi Avcı’yı hapse attınız? O da aynı şeyi söylüyor kitabında.
Devletin içinde tehlikeli bir yapılanma olduğunu yeni mi farkettiniz?
Ergenekon’da niye farkedemediniz? Biz halk olarak farketmiştik mesela.
‘Bu insanlar masum, bu operasyonlar siyasi ‘ diye diye dilimizde tüy bitti hiç oralı olmadınız.
O zaman hukuka pek saygılıydınız. Neden şimdi aynı saygıyı göremiyoruz sizlerden?
Üstelik biz göğsümüzü gere gere, ‘bu insanlar masum’ diyebiliyorken, sizler onu da demiyorsunuz.
Geçtim babaları, şöyle ekranlara göğsünü gere gere çıkıp, ‘Benim oğlum öyle şey yapmaz’ diyen bir anne görmüş değiliz. Oysa, oğlunun masumiyetine inanan bir ana susar mı, susabilir mi, susturulabilir mi?
Bütün bunları düşünemediğimizi mi zannediyorsunuz?
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanını ve Türkiye Cumhuriyeti Hükumeti’ni eğer isterse alaşağı edebilecek, devletin içinde devlet kadar güçlü bir başka gücün varlığı biliniz ki, bizim onurumuza uzun zamandır dokunuyor, yeni değil.
Bu mücadelede, hepimiz arkasında dururuz Başbakan’ımızın ve hükümetimizin amma;
Bu mücadelenin, çıkarlarınızın çatıştığı ve güç paylaşımı konusunda ihtilafa düştüğünüz noktada gündeme gelmesi, sizce de biraz üzerinde düşünülmesi gereken bir konu değil mi?
Aynı kararlılıkla, yolsuzluk, hırsızlık yapanların ve rüşvet yiyenlerin de inlerine girecek misiniz?
Açıkçası, sizin şu çifte standart listenizin uzunluğu, ister istemez şüphe yaratıyor bizde.
Mesela kaçma riski olmayan insanların, sabahın 5’inde evden alınmasının insanlık dışı yönü, yaşlı ve kanser hastası olan Türkan Hoca aynı şekilde evinden alındığında da farkedilip dile getirilseydi samimi gelebilirdi. Şimdi gelmiyor.
Vakti zamanında, tek bir CD yüzünden tutuklanan insanların, ‘o cd benim değil, odama konulmuş’ ifadesine itibar etmeyip te, onlarca ayakkabı kutusu ve para kasasının kişinin kendi bilgisi ve rızası dışında yatak odasına konulabileceğine ihtimal vermeniz bize hiç samimi gelmiyor.
Sonuçta emir kulu olup, kendisine söylenilenleri yapan polise bazı durumlarda destan yazıyor deyip, bazı durumlarda da görevden almak olmuyor.
Daha önce muhalefet partisinden istifa eden milletvekiline, ‘vekillikten de istifa etmeli’ demeyip, kendi partinize alabiliyorken, bir başka vekile bunu deyince olmuyor.
Keza, Hakan Şükür’ün yaptığı da hiç olmuyor. İstifa evet onurlu bir müessesedir ama, gerekçe diye sunulanlar yeni ortaya çıkmış şeyler olmadığı için, bugüne kadar aklı nerdeydi sorusu ister istemez aklımıza düşüyor.
Velhasıl, sadece şu 3 – 5 örnekte bile, çifte standartlardan oluşan anlayışınız ve hep kendine demokrat tavrınız açıkça görülüyor.
O hırsızlıkların ya da yolsuzlukların milyonda birini muhalafet partilerinden birileri yapmış olsaydı , neler olacağını, nasıl bir tavır takınacağınızı, medyanızın nasıl bir linçe girişeceğini, bu işin sorumlusunu asla dış güçlerde değil de bizatihi hırsızların kendisinde arayacağınızı ve muhakkak bulacağınızı, dürüstlük abidesi kesilip, ‘babam olsa affetmeyiz’ diyeceğinizi halk olarak o kadar iyi biliyoruz ki. Artık hiçbir şeyiniz bizi şaşırtmıyor.
İnanın istifa etmeme ya da görevden almama durumunuz bile bizim açımızdan şaşırtıcı değil.
Bütün bu olup bitenleri, komplo, dış güç, uluslar arası operasyon, lobi, tuzak gibi şeylerle açıklama çabalarınız, emin olun, sizi hiç sorgulamayan, her dediğinize inanan kesimler için bile inandırıcılığını yitirdi, ikna edici değil.
O söylediklerinizin payı yok mudur? Vardır. Eyvallah, fakat herhalde milyon dolarları, polis arladaşlar kuş gibi maaşlarından kesip, aralarında toplayarak, getirip yatak odalarınızın içine koymuş olamazlar değil mi?
O kadar çok parayı bir arada hiç görmedik biz. Bir araya nasıl getirilebileceği konusunda da hiçbir fikrimiz yok. 7 sülale, 7x24 çalışsak denkleyemeyeceğimiz bir para olduğu için, doğal olarak bu nasıl oluyor da oluyor? diye soruyoruz. Ve haklı olarak, sorumuza cevap bekliyoruz. Dediğiniz doğru oabilir, masum olabilirsiniz, büyük bir tuzağa düşmüş, düşürülmüş olabilrsiniz. O zaman lütfen bize açıklayın. Nasıl oldu? Kimler, nasıl kumpas kurdu size? Yatak odalarınıza nasıl girildi? Ya da onca parayı evinize almak konusunda ne deyip te kandırdılar sizi? Nasıl ikna ettiler? Açıklayın, bilelim.
Emin olun, gerçekten masumsanız anlarız, anlayışla karşılarız.
Bizim halk olarak anlamadığımız ve anlayışla karşılayamadığımız şunlardır.
1. Yalanlarınız.
2. Çifte standartlarınız.
3. İyi – kötü ayırt etmeden ‘Yedirtmeyiz’ çıkışlarınız.
4. Bizlerden, ‘onlaaar’ diye bahsetmeniz.
5. Bin yıllardır bir arada yaşayan bizi, ayrıştırmaya çalışmanız.
6. Hukuku sadece kendiniz için istemeniz.
7. Adalet kelimesinin sadece partinizin adında kalmış olması.
8. Bizi hala aptal yerine koymanız.
Yeter ki bunlar olmasın. Ötesini biz hallederiz.
Şer güçler ful mesai çalışsın farketmez, biz öyle sizin gibi, ikide bir her oyuna gelmeyiz.
Bilin istedim.