MURADİYE’NİN ALAYBEY’DEN FARKI NE! Alaybey… Hani şu evlerin iç içe, bitişik nizam yan yana inşa edildiği, sokaklarından, caddelerinden iki aracın aynı anda zor geçtiği, hatta bazen geçemediği, Cumartesi pazarı kurulunca curcunaya dönen, itfaiye, am
MURADİYE’NİN ALAYBEY’DEN FARKI NE!
Alaybey…
Hani şu evlerin iç içe, bitişik nizam yan yana inşa edildiği, sokaklarından, caddelerinden iki aracın aynı anda zor geçtiği, hatta bazen geçemediği, Cumartesi pazarı kurulunca curcunaya dönen, itfaiye, ambulansın giremediği Alaybey’den söz ediyorum.
Alaybey zamanında böyle inşa edilmiş. Zamanında derken 40-50 yıl önce. Yani 2015 değil, 1960’larda, 70’lerde yapılmış. Tıpkı Ulu Cami ve çevresi gibi. Karaköy’ün bir bölümü gibi… O zamanın şartlarında nüfus az, araç sayısı şimdiki gibi değil, trafik diye bir sorun yok. Şehri yönetenler bugünleri çok tahmin edememiş. Biraz makul karşılayabiliriz. Daha doğrusu başka çare yok.
Ama şimdi?
Şimdi bunca kötü örnek meydandayken, nüfus hızla artarken neden yeni bir Alaybey’i Manisa’nın gelecekteki en önemli gelişim alanı olan Muradiye’ye kuruyoruz?
Hatta kurduk!
Ne gerek vardı yeni bir Alaybey’e?
Oysa Güzelyurt, kısmen Laleli ve 75.Yıl Mahallesi örnekleri var. Bu mahalleler değerine değer kattı. Buna rağmen Muradiye’de neredeyse her boş arsaya bir bina dikildi. Binaların çoğu da yamuk yumuk, üçgen beşgen. Caddeler, sokaklar santimi santimine Alaybey! Park yeri sıkıntısı Manisa’dan beter, iki araç yan yana zor geçiyor! Kaldırım zaten yok, yürümek ne mümkün?
Fiyatlar da aynı Akaybey. Evler merkezdeki evlerden çok aha ucuz. Alt yapı eksik, yollar kötü durumda.
Hiç şüphesiz böyle bir plansız Muradiye’nin ortaya çıkmasındaki en önemli sebep bir türlü çıkmayan ya da çıkarılamayan imar planıdır. Şehir merkezinde arsa bulamayan müteahhitler Muradiye’ye saldırınca ortaya 2015 model Alaybey çıktı. Şehrin geleceği adeta mahvedildi.
Muradiye’nin Alaybey’den farkı ne sorusunun cevabı belli. Alaybey 1960’larda 70’lerde inşa edilmiş, Muradiye ise 2000’li yıllarda! Sonuç aynı.
Yazık…
Muradiye ranta kurban gitti.
Yeni kurulan Yunusemre Belediyesi sorunu çözmek için bir süre inşaat çalışmalarını durdurdu. Muradiye, Üçpınar ve Yağcılar’ı kapsayan bir imar planı hazırlandı. Bunlar olumlu adımlar. Bu plan özellikle bundan sonrası için çok önemli ama Muradiye’yi kurtarmaya yetmeyecek. Çünkü olan olmuş artık. Muradiye birkaç yıl sonra değer kaybetmeye başlayacak veya yerinde sayacak. Çünkü Muradiye Güzlelyurt olmak varken Alaybey olmayı tercih etti.
İşin tek teselli veren yanı Muradiye ve çevresinde hala bakir alanların var olduğu gerçeği. İleride TOKİ’nin inşa edileceği Akgedik var. Bu alanlar daha fazla yağmalanmadan bir an önce Manisa yeni imar planına kavuşmalı. Bu şehrin artık birinci sorunu imar planıdır. Bunu çözmeden diğer sorunlara el atmak zaman kaybı.
Muradiye buna çok net örnektir.
Muradiye, Büyükşehir ve diğer ilçe belediyelerinin meclislerinde uzlaşmak için yeterli bir örnektir. Uzlaşmaktan başka çare yok ama sanırım zor olan da bu…
RÜZGAR ESİNCE MANİSA DAHA GÜZEL
Kış gelince Manisa’nın rengi bozuluyor, havası is kokuyor. Bazı geceler hava o kadar kirleniyor ki nefes almak için kapalı alan arıyorsunuz. Araç içinde bile o ağır koku peşinizi bırakmıyor. Balkonlarda iplere serilen çamaşırlar duman kokuyor, kirli hava adeta her tarafınızı sarıyor.
Manisa’nın kaderi midir bu?
Kimisi suçu Spil’e atıyor, hava sirkülasyonunu etkiliyor diye. Kimine göre ise sorun hala sayısı bir hayli fazla olan kömürlü binalardan, sitelerden kaynaklanıyor. Sonuç itibariyle Manisa havası en kirli illerden biri. Manisa nefes alamıyor. Bu yüzden aslında hiç sevmediğim rüzgarı sevmeye başladım. Rüzgar esince uğultusu, şiddeti beni hala huzursuz ediyor ama pencereyi açınca, balkona çıkınca hele bir de Doğu caddesinde bir tur atınca rüzgarı daha çok seviyorum. Çünkü bu şehir rüzgar esince çok berrak ve çok daha net…