Sakin....Sakin..... Şu anda birbirimizle didişmek yapabileceğimiz en büyük yanlış. Rotalarımız farklı olabilir, ama içinde bulunduğumuz aynı gemi. Maazallah batacak olursa, hiç birimiz diğerimizden daha az boğulmayacağız. Bu nedenle; Bir önceki yazım
Sakin....Sakin.....
Şu anda birbirimizle didişmek yapabileceğimiz en büyük yanlış. Rotalarımız farklı olabilir, ama içinde bulunduğumuz aynı gemi.
Maazallah batacak olursa, hiç birimiz diğerimizden daha az boğulmayacağız.
Bu nedenle;
Bir önceki yazıma yapılmış olan bütün yorum ve eleştirilere verilecek cevablarım hazır olduğu halde, susuyorum. Hiç sırası değil. Münasip bir zamanda cevaplarım hepsini.
Çünkü biliyorum ki;
Özünde "yapmayın bu çocuklar bizim, bu insanlar bizim. Masum ve savunmasızlar. Bu ölçüde şiddeti haketmiyorlar. Yapılan iş yanlış, ancak otoriter rejimlerde olur" dediğim için, beni din düşmanı ve dinsiz ilan eden kişiler de en az benim kadar çok seviyor bu ülkeyi.
Yurtseverlik benim tekelimde değil çünkü,
tıpkı dünyanın en son, bütün insanlığa gelmiş, en evrensel ve en mükemmel dininin hiç kimsenin tekelinde olamayacağı gibi.
Bunu bildiğim içindir ki bir insanın diğerine atabileceği bu en büyük iftirayı sineye çekiyor, susuyor ve sadece tek bir şeye yoğunlaşıyorum. Bölünmenin sırası değil, kamplaşmanın sırası değil.
Didişmenin sırası değil.
Hep bir ağızdan söylememiz gereken tek şey;
"Şiddete hayır! Nereden geliyorsa gelsin, kim uyguluyor olursa olsun. "
Etkiye tepki olarak gelişiyor bile olsa şiddet kabul edilemez. Affedilmez.
Bu 5 günlük süreçte, oldukça onurlu bir şekilde gelişen bu pasif direnişe verilebilecek en büyük zarar, şiddete şiddetle karşılık vermek olacaktır.
Öte yandan, yanlışın yanlış olduğunu söylemek ve yanlıştan dönmek erdemdir. Bu erdemi gösteremeyenler de kendi partilerine en büyük zararı verir. Sırf çok sevdikleri biri yapıyor diye yanlışın yanlış olduğunu kabul etmeyip, arkasında durup savunuya geçenler, sadece şunu düşünse yeter. Bu 5 günlük süreçte bir kez bile olsun herhangi bir yerde, direnişçilerin ağzından, mesela Bülent Arınç'ın, mesela Abdullah Gül'ün adını duydunuz mu? Daha mı az özdeş AK Partiyle bu iki isim?
Olmadığına göre, son derece açık ve belli, tepkinin kime olduğu, tepkinin neye olduğu, tepkinin niye olduğu.
Tepki tavra, tepki tarza.
Yoksa, dünyanın sahiden neresinde görülmüş altı üstü 10 ağaç için, altı üstü 50 kişinin başlattığı bir eylem, böylesine yaygın bir halk hareketine dönüşsün? Akıl alır gibi değil, nasıl GAZlanmış olmalı ki bu halk, dünya yansa umuru olmayacak olanlar sokakta.
Ha bir de şu; (kimse benim kadar paranoyak olmasın) iş hiç te organize değil. Hiç bi taraflardan yönlendirilmiyor. O kadar belli ki bu kitleye bak anla. Toplanma yerlerine, toplanma saatlerine bak anla. O kadar kendiliğinden gerçekleşiyor ki. Hiç bir şey organize değil. Teyzelerin eline tencere tavayı ben vermedim şahsen, kimsenin de verdiğini sanmıyorum.
Ayrıca pasif bir eylem nasıl yapılır? Kimselere zarar vermeden nasıl ses çıkarılır? diye düşünseydim, itiraf ediyorum teyzelerim kadar yaratıcı olmayabilirdim. Bu nedenle bu tencere tava sesine kulak vermekte fayda var. Çok kendiliğinden çünkü ve hiç de partizanca görünmüyor. Pasif eylemin de güzel bir örneği.
Teyzelerden alınacak çok ders var. Onlar seslerini duyururken, tek bir canlının tek bir kılına zarar vermiyorlar. Anne oldukları için belki.
Bizim de şu an toplumca en ihtiyacımız olan şey bu anne şefkati. Merhamet yani.
O nedenle ne olur lütfen uzak duralım şiddetten. Tek bir damla kanın vebali olmasın üstümüzde.
Son söz,
Voltaire'in demokrasi tanımı:
" düşüncelerinize hiç bir şekilde katılmıyorum. Ama sizin o düşüncelerinizi savunabilmeniz için gerekiyorsa ölürüm."