Dar zaman hikâyelerini hep sevmişimdir. Kısa zaman diliminde geçen, bir yandan o kısa zaman dilimindeki olayları izlerken diğer yandan katmanlı bir şekilde zamanlar arası geçiş yaparak aslında birden çok hikâye barındıran romanlar her zaman ilgimi çekmiştir. Adalet Ağaoğlu’nun Dar Zaman Üçlemesi (en sevdiğim Ölmeye Yatmak idi), J.P. Sartre’ın Akıl Çağı, James Joyce’un Ulysses romanları ilk aklıma gelenler. Tanpınar’ın Huzur’u da bu anlamda apayrı bir yerdedir.

Sevgi Soysal’ın Yenişehirde Bir Öğle Vakti romanı da böyle bir romandır. Yarım asır önce yayımlanan bu roman gördüğü ilgiden çok daha fazlasını hak ediyor. Gerek kurgusal yapısı, gerek içeriği ve özellikle yazarın üslubuyla çok özel bir roman. Ne güzel bir Türkçe, ne yalın bir anlatım…

Sevgi Soysal’ın tüm kitaplarını okudum ve çok sevdim ama Yenişehirde Bir Öğle Vaktinin yeri çok özel. Aslında özel olan Sevgi Soysal’ın kendisi. Sadece kırk yıllık bir yaşam (1936-1976) sürebilmiş olan yazar, yazdıklarıyla, söyledikleriyle, edebiyatımıza kattıklarıyla her zaman özel kalacak.

Ölümünden bir yıl önce kanser teşhisi konan Sevgi Soysal hastalık iyiye gitmeyince 1976 Eylül ayında eşiyle İngiltere’ye gitti. Orada daha da kötüleşti. Londra’daki tedaviden de sonuç alınamayınca, Mümtaz Soysal eşini Türkiye’ye getirmeye karar verdi. Durumu ümitsizdi. Çocuklarının, ailesinin yanında yaşama veda etmesinin daha doğru olacağını düşündü. 21 Kasım 1976’da Sevgi Soysal, doğduğu şehir İstanbul’a getirildi ve ertesi gün hayatını kaybetti. Ardında üç eş, üç çocuk, biri yarım kalmış dört roman, üç öykü kitabı ve nice yazı, mektup ve anı bırakarak…

Sevgi Soysal İstanbul’da doğdu ve İstanbul’da öldü ama onun şehri İstanbul değil Ankara’ydı. Hem yaşamında hem kitaplarında Ankara’nın yeri çok önemliydi. Ailesi o henüz çok küçükken Ankara’ya taşınmıştı. Neredeyse tüm yaşamı Ankara’da geçti. Yazdıklarında otobiyografik izler bırakmaktan çekinmedi. Öykülerinde, romanlarında Ankara’ya sadece bir mekân olarak değil karakter olarak yer verdi. Yürümek romanında da, Yenişehirde Bir Öğle Vakti’nde de bunu çok belirgin olarak görürüz. Romanlarında hem başkentin gelişimini, hem bireylerin, toplumun dönüşümünü izleriz.

Yenişehirde Bir Öğle Vakti romanı çok kısa bir zaman diliminde, Yenişehir’de, Mevhibe Hanım’ın apartmanının önündeki devrilmek üzere olan kavak ağacının ekseninde geçer. Kızılay’dan Piknik’e akan kalabalığın içinden yaşam kesitleri sunar bize yazar. Roman şöyle başlar:

Sanki büyük bir gürültüyle devrilecekmişçesine sallandı kavak. O her an oluşan, değişen şeyleri görmeyenler sezmediler bunu. Öğlendi. Kızılay semtinin en civcivli, gürültülü, servisi en çabuk, en ayakaltı yeri olan Piknikin oraya akıyordu kalabalık.”

Yazar bize kalabalığın içinden portreler sunar: Sevgilisiyle buluşan tezgâhtar Ahmet, sürekli söylenerek toplumsal yaşam ve haklar konusunda hükümler veren Hatice Hanım, golf pantolonuyla dolaşan mirasyedi Necip Bey, iş adamı Güngör Bey, profesör Salih Bey, Mevhibe Hanım…

Devrilmek üzere olan kavak ağacının çevresinde farklı nedenlerle bulunan bu insanların her biri bir şekilde diğerinin hayatına da temas eder. Küçük hikâyeler gibi başlayan roman daha sonra Mevhibe Hanım’ın oğlu Doğan, kızı Olcay ve Doğan’ın arkadaşı Ali’nin yaşamlarında yoğunlaşır.

Romandaki Piknik ve kavak gerçekte de vardır; Sevgi Soysal yaşamındaki önemli parçaları romanlarına yerleştirmekten çekinmedi. 1950’li yıllarda üniversite öğrencisiydi; Kızılay’da, Tuna Caddesi’nin girişindeki Piknik’e gitmek arkadaşlarıyla en çok hoşlandığı şeylerden biriydi. İçi sosis, patates ve bira kokan, bir şarküteri büfesiyle ayakta bira içilebilecek tezgâhları olan Piknik, camlı vitrin terasıyla da Paris kafelerine benzetilirdi. Kavak ağacı da bu mekânın hemen yanındaydı.

1973 yılında yayımlanan Yenişehirde Bir Öğle Vakti’ni Sevgi Soysal, 12 Mart döneminde girdiği cezaevinde yazmıştı. Milliyet Sanat Dergisi için Orhan Duru ile yaptığı söyleşide romandaki amacını şöyle ifade etmişti:

Bir kavağın devrilme süreci içinde, bir öğle vaktinde, Kızılaydan Piknike akan başkent kalabalığına, bir film makinasının objektifiyle bakmak ve objektife giren kişileri, bu devrilme olayı içindeki yerlerine oturtmak istedim.”

Romanın sonunda kavak roman karakterlerinden birinin üstüne devrilir. Kavak devrilir, roman biter ama okuru da Selim İleri’nin dediği gibi bir huzursuzluk kaplar:

Yenişehirde Bir Öğle Vakti bir dolu yanıtsız soru bırakarak ve okuru enikonu huzursuz kılarak sona erer.” (Selim İleri, Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar Kılavuzu, Everest Yay.)

*Yenişehir’de Bir Öğle Vakti, Sevgi Soysal.

İletişim Yayınları, 2017

272 sayfa.