145- Sevdiğim roman başlangıçları: (7)

“Sanki büyük bir gürültüyle devrilecekmişçesine sallandı kavak. O her an oluşan, değişen şeyleri görmeyenler sezmediler bunu. Öğlendi. Kızılay semtinin en civcivli, gürültülü, servisi en çabuk, en ayakaltı yeri olan Piknik’in oraya akıyordu kalabalık.”- Yenişehir’de Bir Öğle Vakti, Sevgi Soysal

146- Yenişehirde Bir Öğle Vakti romanı çok kısa bir zaman diliminde, Yenişehir’de, Mevhibe Hanım’ın apartmanının önündeki devrilmek üzere olan kavak ağacının ekseninde geçer. Kızılay’dan Piknik’e akan kalabalığın içinden yaşam kesitleri sunar bize Sevgi Soysal.

147- Sevgi Soysal: (Yenişehirde Bir Öğle Vakti için) Bir kavağın devrilme süreci içinde, bir öğle vaktinde, Kızılaydan Piknike akan başkent kalabalığına, bir film makinasının objektifiyle bakmak ve objektife giren kişileri, bu devrilme olayı içindeki yerlerine oturtmak istedim.”

148- Yenişehirde Bir Öğle Vakti, ‘keşke herkes okusa’ dediğim romanlardandır.

149- Dar zamanda geçen hikâyeleri konu alan romanları çok seviyorum. Yenişehirde Bir Öğle Vakti, bu romanlardan biri. Bu romanda nesnel olarak geçen zaman dilimi birkaç saat. Adalet Ağaoğlu’nun Dar Zamanlar üçlemesi yine böyle bir anlatıma sahip üç romandan oluşuyor: Ölmeye Yatmak, Bir Düğün Gecesi ve Hayır. Elbette geriye dönüşler, iç konuşmalar gibi tekniklerle çok daha geniş zamanlarda geçen olaylar da anlatılıyor ancak her romanın nesnel zamanı çok kısa, dar.

150- Hemingway’in Çanlar Kimin İçin Çalıyor romanı, 68 günlük bir zaman diliminde geçiyor. Anayurt Oteli’nde geçen zaman 22 gün. Sartre’ın Akıl Çağı romanı 3 gün içinde geçen olayları konu alır. James Joyce’un başyapıtı Ulysses’te 16 Haziran 1904’te geçen bir gün anlatılır. Tanpınar’ın Huzur romanında nesnel zaman 2. Dünya Savaşı’nın başlamasının bir gün öncesidir.

151- Sevdiğim kelimeler: münzevi / hasbelkader / handiyse / bilhassa

152- Hulki Aktunç’un Büyük Argo Sözlüğü’nden: (YKY)

*pabuçlu: Bilgin, bilim adamı.

*ördeklemek: (Bir işyerinde çalışan kişi) Kasadan para çalmak.

153- “Bizim memlekette aranan kaybolur. Şark oturup beklemenin yeridir. Biraz sabırla her şey ayağınıza gelir.” Huzur, Ahmet Hamdi Tanpınar

154- Huzur’da bu cümleyi ilk okuduğumda aklıma Bernard Lewis’nin Ortadoğu adlı kitabı geldi. Lewis’nin şarkta yaşayan insanlarla ilgili yaptığı bazı tespitleri, kurduğu cümleleri Tanpınar usta bir edebiyatçı olarak üç cümlede özetlemişti. Lewis daha kitabının giriş kısmında şöyle diyordu örneğin: “Gün içinde herhangi bir saatte insanların, aslında yalnızca erkeklerin, bir masada oturup bir bardak çay ya da bir fincan kahve içerken yanında da sigaralarını tellendirdikleri, gazetelerini okuyup, tavla oynarken bir kenardaki televizyon ya da radyoya kulak verdikleri kahvehane ya da çayhanelere Ortadoğu’nun pek çok şehrinde rastlanır.” Lewis, daha sonra uzun uzun bu insanların kıyafetlerini, konuştukları konuları, uzun uzun oturmalarını, beklemelerini anlattıktan sonra bizi iki bin yıllık Ortadoğu tarihinde bir yolculuğa çıkarır. (B.Lewis, Ortadoğu, Arkadaş Yayınevi, 3. Baskı, 2006. Çeviri: Selen Y. Kölay)

155- Salâh Birsel’in Kahveler Kitabı’ndan: (Sel Yayıncılık)

“… Yazarların çoğu da Sait Faik, Orhan Kemal, Sabahattin Kudret, İskender Fikret Akdora, Celal Sılay, Samim Kocagöz, Cahit Saffet gibi tam bir kahve kuşudur. Bunlar yataklarını alıp kahveye taşınmamıştır, ama her gün kahvede üç, beş, on saatlerini geçirmeden edememişlerdir. (…) Paris’te çoktur böyle kahve kuşları. Bunlardan birincisi Jean Moreas ise, ikincisi Verlaine’dir. Jean Moreas, Saint-Michel Bulvarı’ndaki Vachette kahvesinden dışarı çıkmaz hiç. Vachette Paris’e düşen bizim Türk sanatçılarının da yabancısı değildir. Yahya Kemal Paris’te yuvarlandığı yıllarda orada Moreas’ı da tanımıştır. Ressam Çallı da 6 yıl boyunca Vachette’den dışarı çıkmamıştır.”

156- Kitap Önerileri:

Daha, Hakan Günday, Doğan Kitap

Salamina Askerleri, Javier Cercas, Everest Y.

Semaver, Sait Faik, T.İş Bankası Kültür Y.

Soğukkanlılıkla, Truman Capote, Sel Y.

157- Bir Yazarın İntiharı:

“Cesare Pavese, 26 Ağustos 1950 günü Torino istasyonunun karşısında uzanan ağaçlıklı yolda, sıklıkla yaptığı yürüyüşlerinden birini yaptı. Ağaçlar onu Felice Alanı’na çıkardı. Mutluluk anlamına gelen Felice, Pavese’nin derin yalnızlığıyla çelişiyordu. Ünlü ve ödüllü bir yazardı. Son bir yıl içinde üç roman birden yazmış, henüz kırk bir yaşında olmasına rağmen on kitabı yayımlanmıştı. Önünde parlak bir kariyer uzanıyordu. Ama o yine de derin bir yalnızlık içinde, aklından çıkaramadığı saplantılı düşüncelerle boğuşuyordu. Üstelik son sevgilisi de iki ay önce onu terk edip ülkesi Amerika’ya dönmüştü. Felice’de yürüyüşüne devam etti. Uzun zamandır çalıştığı yayınevi Einaudi’ye uğradı. Oradan yaklaşık dört yüz adım attıktan sonra müdavimi olduğu kafeye, Platti’ye geldi. 1875 yılından beri faaliyet gösteren Platti, Pavese’nin en sık gittiği, zaman geçirdiği kafeydi. Gün bitip akşama kavuşunca kalktı, altı yüz adım yürüdü. Otelin önüne geldiğinde saat 20.30’du. Otel Roma tabelasının altından binaya girdi. Uzun koridorları geçip asansöre ulaştı. Dikey bir tabuta benzeyen asansöre bindi. Üçüncü kata çıktı. 305 numaralı odanın önünde durdu. Anahtarını çıkardı. Odaya girdi. Sıradan bir otel odasıydı. Ne büyük, ne küçük. Ne karanlık, ne aydınlık. Eşyası da az: Tahta bir karyola, dört çekmeceli tahta bir dolap, küçük bir komodin, bir iskemle… Pencerenin önüne geldi. Pencere, ’mutluluğa’ (Felice Alanı’na) açılıyordu ama o yalnızlığına gömülmekte kararlıydı. 21 adet uyku hapını içti. Ayakkabılarını çıkardı. Takım elbisesiyle tahta karyolaya uzandı. Lise yıllarından beri kurtulamadığı intihar düşüncesine teslim oldu. Gözlerini kapattı ve sonsuz bir uykuya geçti. 13 gün sonra kırk iki yaşında olacaktı…” (Edebiyatın Kırklar Kulübü, Engin Topuz. Porsuk Kültür Yayıncılık)

158- Bir İntiharın İzinde:

Tezer Özlü’yü üç yazar çok derinden etkiledi: Kafka, Svevo ve Pavese… Kendisinden önce yaşamış bu yazarların hem edebi hem ruhsal anlamda izini sürdü. İki hafta süren bin yedi yüz iki kilometrelik bir yolculuğa çıktı. Bu yolculuğunu önce Bir İntiharın İzinde adıyla Almanca yazdı, sonra Yaşamın Ucuna Yolculuk adıyla Türkçeye çevirdi. Aynı zamanda kendi içine yaptığı bu yolculukta Kafka’nın, Svevo’nun, Pavese’nin mezarlarını ziyaret etti. İtalyan Pavese’nin intihar ettiği Otel Roma’daki 305 numaralı odaya giderek onu anlamaya çalıştı. Otelin çevresindeki bütün yerleri adımladı. Tezer Özlü, Pavese ile aynı gün doğmuştu ve onunla hemen hemen aynı yaşta öldü.

159- Yaşamında ve yazdıklarında acı yoğun olduğu için kimi hayranları Tezer Özlü’nün intihar ettiğini düşündü. Oysa yaşamında yeni bir yola çıkmışken kansere yakalandı ve hayatını kaybetti. Şiirlerinde ve yaşamında kederin baskın olduğu Didem Madak da kanserden öldü. Georges Perec de genç yaşta bronş kanserinden öldü. Kafka kalp yetmezliğinden, Bulgakov böbrek yetmezliğinden hayatını kaybetti. Oscar Wilde’ın ölüm sebebi menenjit, George Orwell’ın veremdi.

160- Yazarların son sözleri: (4)

(Eşi Marti’ye) “Beni yalnız bırakma.”- Tezer Özlü

“Benim için dua edin.”- Jane Austen

[email protected]