Anadolu Ateşi, 15 yıldır var, ama ben yenilerde izledim. Geçtiğimiz günlerde İzmir’deydi.
Uzun zamandır hissetmediğim duyguları yaşadım, bu nedenle paylaşmak istedim.
Hatırlanmaya, duyulmaya ve paylaşılmaya en çok ihtiyaç olan günlerdeyiz çünkü.
İnsan genellikle, doğduğu toprağı sever diye düşünüyorum. Bence çok az istisnası vardır bunun.
Yoksa, "Sıla" gibi bir sözcük, "toprağım" diye bir hitap, “hemşehrilik” diye bir kavram olmazdı dilimizde.
İnsanın doğduğu coğrafyayı sevmesi gibi bir duygu, evrensel elbette, ama bana öyle geliyor ki, bu duyguyu en yoğun haliyle yaşamayı en çok hak eden, biz Anadolu çocuklarıyız.
Hakkıyla yani, dolu dolu, göğsümüzü kabarta kabarta “Ben Anadolu’yu çok seviyorum” dediğimizde, hiç bi insan evladı çıkıpta diyemez ki “Abartma”.
Kimi yerde doğa, kimi yerde zaman, kimi yerde hayat, öylesine cömert davranmış ki her konuda bu topraklara, doğulabilecek en güzel coğrafyada doğduğumu düşünüyorum.
Renkleri gözlerimi kamaştırıyor adeta. Çeşitliliğin getirdiği zenginlikle Karun’um.
Abarttığımı düşünüyorsanız, lütfen Anadolu Ateşi’nin gösterisini izleyin. Bildiğiniz, fakat bildiğinizin farkında olmadığınız görkemli zenginliği hatırlatsınlar size de.
Bir iki saat içinde, binlerce yıllık bir yolculuğa çıkıp, müthiş etkileyici görsel bir şölen ve işitsel bir ziyafet eşliğinde, “Vay be, Biz Neymişiz” diye diye izleyin, dinleyin, hissedin Anadolu’yu.
“Gücünü yerelden almayan hiçbir değer, evrensel olamaz” derler ya doğru.
Mevlana’nın pergel benzetmesine en iyi örnek işte.
“Bir ayağın, hep kendi toprağına bassın, diğer ayağın dünyayı dolaşsın.” şeklinde özetlenebilecek bu felsefe vücut bulmuş Anadolu Ateşi’nde.
Antik çağlardan bugüne, onlarca uygarlığa, beyliklere, padişahlığa, imparatorluğa ve nihayet cumhuriyete ev sahipliği yapmış bu topraklarda binlerce yıldır üretilenler, günümüzün teknik olanakları ve geçerli değerleriyle öyle güzel harmanlanmış ve yorumlanmış ki, yereli aşıp, evrensellik çizgisine ulaşmış artık.
Anadolu Ateşi için, uluslararası başarı kaçınılmazmış zaten, onlar da ulaşmışlar hakkıyla.
Onlar diyorum, kalabalık bir ekip çünkü.
Tıpkı Anadolu gibi, birçok dilden, dinden ve milliyetten oluşan, çok kültürlü, rengarenk, çalışkan, enerjik, heyecanlı ve büyük olasılıkla idealist bir ekip, şahane bir iş çıkarmış ortaya.
Her insan sever memleketini ve her insan anlatmak ister, bir başkasına, neyi neden sevdiğini. Üstelik, güzel ve etkileyici bir şekilde anlatmak ister.
Anadolu Ateşi bunu başarmış işte.
Bizi, bize ve dünyaya en güzel ve en etkileyici şekilde anlatıyor.
Öze dokunuyor, özü ateşliyor.
Anadolu için ÖZ, bence, çeşitlilik, zenginlik, birlik ve beraberlik.
Bu topraklarda yaşayanlar, bir ve beraber olduğu sürece güçlü, mutlu, umutlu ve muzaffer olmuşlar tarih boyu.
Ötekileştirme ve ayrıştırmanın revaçta olduğu, yabancılaşmanın ise doruğunu yaşadığımız bu günlerde, ne güzel bir hatırlatmadır bu.
Ne güzel bir SILA.
Sözcüğün her iki anlamıyla da.
Hem, doğup büyüdüğümüz ve zamanla yabancılaştığımız, daha doğrusu, yabancılaştırıldığımız yere aslında ne deli bir özlem duyduğumuzu fark etmemizi sağlayan ve bizi bize hasretle kavuşturup kucaklatan.
Teşekkürler Anadolu Ateşi.