Basın özgürlüğü bir ülkenin demokratik yapısının en temel göstergelerinden biridir. Ancak Türkiye’de bu özgürlüğün yıllardır kâğıt üzerinde kaldığı açıkça ortada. Anayasa’nın 28. maddesi, “Basın hürdür, sansür edilemez.” derken, gerçekte yaşananlar bu ilkenin sürekli ihlal edildiğini gösteriyor. Sansür, baskı, oto sansür ve medyanın tekelleştirilmesiyle birlikte, halkın haber alma hakkı her geçen gün daha da kısıtlanıyor.
Osmanlı’dan bugüne kadar sansür, iktidarların vazgeçilmez bir silahı oldu. II. Abdülhamid döneminde istibdat rejimiyle gazeteler sıkı bir denetime tabi tutuldu, muhalif yazarlar sürgüne gönderildi ya da hapse atıldı. O dönem için belki de otoriter yönetimlerin doğası gereği kabul edilebilir bir durum olarak görülebilirdi. Ancak 21. yüzyılda, hâlâ benzer baskıların yaşanıyor olması demokrasi açısından düşündürücü.
1950’de Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte, basına yönelik baskılar farklı bir boyut kazandı. 1955-1960 yılları arasında 2 bin 300 gazeteciye dava açıldı, yüzlercesi hapse atıldı. Gazetelere yayın yasakları getirildi, muhalif gazetecilere ağır cezalar verildi. Özgür basın, o dönemde de susturulmak istenen bir yapıydı.
2002’de iktidara gelen AKP, başlangıçta basın özgürlüğüne dair umut verici söylemlerde bulundu. Ancak zamanla bu söylemler unutuldu ve medyanın kontrol altına alınması için sistemli bir süreç başlatıldı. 2004’te TMSF’nin el koyduğu medya şirketleri iktidara yakın iş insanlarına satıldı. 2007’de Sabah Grubu’na el konulmasıyla başlayan süreç, 2009’da Doğan Medya Grubu’na kesilen 3,7 milyar TL’lik vergi cezasıyla devam etti. 2018’de Doğan Medya’nın Demirören Grubu’na satılmasıyla birlikte Türkiye’de ana akım medya tamamen iktidar yanlısı hale getirildi.
31 Mayıs 2013’teki Gezi Parkı eylemleri, medya üzerindeki baskının ve sansürün en açık şekilde görüldüğü dönüm noktalarından biri oldu. Tüm dünya Taksim Meydanı’ndaki protestoları canlı yayınlarken, Türkiye’deki ana akım medya bu olayları görmezden geldi. CNN International olayları canlı yayınlarken, CNN Türk penguen belgeseli yayımlıyordu. Halkın haber alma hakkı böylece fiilen engellenmiş oldu.
Sadece geleneksel medya değil, internet medyası da ciddi sansüre uğradı. 2007-2010 yılları arasında YouTube tamamen yasaklandı. 2014’te hükümeti zor duruma sokan ses kayıtlarının sızmasının ardından Twitter ve YouTube tekrar erişime kapatıldı. 2017’de Wikipedia’nın tamamına erişim engellendi ve ancak 2020’de Anayasa Mahkemesi kararıyla tekrar açıldı.
Son yıllarda ise sansür, sadece televizyon ve internetle sınırlı kalmadı. 2022’de yürürlüğe giren 7418 sayılı Basın Kanunu, kamuoyunda “Sansür Yasası” olarak adlandırıldı. 2025 yılına kadar bu yasa kapsamında 4 bin 590 kişi hakkında soruşturma açıldı, 33 kişi tutuklandı, 2 bin 5 kişiye dava açıldı.
Muhalif medya kuruluşları üzerindeki baskılar da gün geçtikçe arttı. Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından başlayan protestoları canlı yayımlayan Sözcü TV’ye 10 gün boyunca yayın durdurma cezası verildi. Halk TV ve Tele1’e yüksek para cezaları kesildi, program durdurma kararları alındı. RTÜK, iktidarın sansür mekanizması olarak kullanıldı ve muhalif gazeteciler susturulmaya çalışıldı.
Bugün Türkiye’de medya özgürlüğünden bahsetmek neredeyse imkânsız hale geldi. Ana akım medya, iktidarın propaganda aracı olarak kullanılmakta, bağımsız gazeteciler ise baskıya uğramaktadır. Gazetecilik artık riskli bir meslek haline gelmiş, gerçekleri yazanlar mahkeme koridorlarında kendilerini savunmak zorunda bırakılmıştır.
Tüm bunların ışığında sormak gerekiyor: Eğer hükümetin bir korkusu ya da çekincesi yoksa, neden bağımsız basına yönelik bu kadar ağır sansür uygulanıyor? Eğer gerçekten demokratik bir ülkede yaşıyorsak, neden halkın haber alma hakkı bu kadar kısıtlanıyor?
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 28. maddesi, “Basın hürdür, sansür edilemez.” diyor. Ancak bugün geldiğimiz noktada bu ilkenin tamamen yok sayıldığını görüyoruz. Gerçekleri saklayarak, medyayı kontrol altına alarak bir ülke yönetilebilir mi? Ve daha da önemlisi, basının özgür olmadığı bir ülkede demokrasi var olabilir mi?
Bu soruların cevabını, basının gerçekten özgür olduğu günlerde almak dileğiyle…