Edgar Allan Poe (1809-1849), polisiye ve korku edebiyatının en büyük isimlerinden birisidir. Yarattığı Mösyö Dupin karakteri Sherlock Holmes’un ve birçok başka karakterin atası sayılır. Bunu Arthur Conan Doyle söylemekte, kendilerinin Poe’nun izinden gittiklerini belirtmektedir.
Poe olmasaydı açıkçası ne Arthur Conan Doyle olurdu, ne de Stephen King.
Amerika ve dünya edebiyatını derinden etkileyen Poe’nun yaşamı ise acılar ve sefalet içinde geçmişti. Sadece 40 yıllık bir ömür süren yazar, hem kişisel yaşamında hem yazarlık kariyerinde birbirinden zor ve acı olaylar yaşamıştır.
Edgar Allan Poe benim yazarlık uğraşımı da etkilemiş, iki kitabımda esin kaynaklarımdan biri olmuştur. Kırklı yaşlarında ölen yirmi beş büyük edebiyatçıyı anlattığım Edebiyatın Kırklar Kulübü adlı kitabımda onun yaşamını da etraflıca inceleyip yazmıştım.
Flanör adlı romanımın ise doğrudan adını Poe’ya borçlu olduğumu söyleyebilirim. Fransızca kökenli Flanör kelimesi aylak anlamına gelse de, edebiyatta daha çok “kent gezgini”, yaşadığı şehirde sürekli dolaşarak şehrin kültürel yaşamıyla ilgili kafa yoran, üreten aydın bir kişiliği simgeliyor. Walter Benjamin flanör kavramının ilk olarak Poe tarafından bir öyküde kullanıldığını söyler. Bu öykü “Kalabalıkların Adamı” adlı öyküdür. Kısa ama oldukça çarpıcı bir öyküdür. Ben de Poe’dan yüz elli yıldan fazla bir zaman sonra bir roman yazarken onun öyküsü de zihnimin içinde gezinip durdu.
Poe öykü ustası olmasına rağmen bir şairdir aynı zamanda. Zaten ilk kitabı da şiirlerini derlediği bir kitaptı ve kendi parasıyla bastırmıştı. Genç yaşta ölen eşi Virginia için yazdığı Annabel Lee şiiri bugün bile hâlâ okunan, şiir seven birçok insanın bildiği bir şiirdir:
Seneler, seneler evveldi;
Bir deniz ülkesinde
Yaşayan bir kız vardı bileceksiniz
İsmi Annabel Lee;
Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten
Sevmekten başka beni.
Bu şiir Poe’nun yazdığı son şiirdi ve aslında adı “Virginia İçin” idi. Fakat o dönemlerde yayımlanan şiirler içeriklerinden çok isimleriyle ilgi topluyordu ve bu yüzden yayıncısının önerisiyle şiirin adını değiştirmişlerdi.
Annabel Lee diğer birçok şiiri gibi güzel bir kadının ölümüyle ilgilidir. Poe’nun eserlerinde güzel kadınların ölmesi, sonra yeniden dirilmesi sık rastlanan bir durumdur. Çünkü küçük yaşlarından itibaren çok sevdiği, âşık olduğu bütün kadınlar gözlerinin önünde ölmüştür:
Annesi öldüğünde Poe üç yaşındaydı. Annesi dansçı ve oyuncuydu. Babası onları terk ettiği için annesi her akşam sahneye çıktığında Poe da sahnenin önündeki koltukta onu izliyordu. Poe her akşam annesinin ölüp yeniden dirilmesini izliyordu çünkü annesi Romeo ve Juliet oyununda sonunda kendisini hançerleyen Juliet’i oynuyordu.
Bir gün annesi tüberküloza yakalandı ve kısa sürede öldü. Annesinin son hali küçük Edgar’ın aklından hiç çıkmadı.
Lisede okurken arkadaşının annesini kendi annesine çok benzetti ve ona platonik bir aşk duydu. Kadın beyin tümörüne yakalandı ve Poe’nun kollarında öldü.
Annesinin ölümünden sonra onu sahiplenen ve büyüten üvey annesi Frances Allan, Edgar on dokuz yaşındayken öldü. Onun da ölüm sebebi gerçek annesi gibi tüberkülozdu.
Akrabası Virginia ile evlendi. Yirmili yaşlarında o da tüberkülozdan öldü.
Dolayısıyla Poe’nun eserlerinde korkunun, ölümün, güzel kadınların olması boşuna değil. Kendisini lanetlenmiş gibi görüyordu ve bu onu bunalıma sürüklemişti. Onun ölümü ise hâlâ gizemini koruyor. Alkol komasından öldüğü fikri ağırlıklı olarak savunulsa da başka iddialar da var.
Poe hayatı boyunca önemli eserler kaleme aldı, yayımladı ama hiçbir zaman iyi para kazanamadı. Hayatı hep bir sefalet içinde geçti. Üstelik başlangıçta eserlerini yayımlamakta bile zorluk çekiyor, dergiler tarafından reddediliyordu.
Oysa okyanusun diğer tarafında İngiltere’de yaşayan bir yazar, üstelik ondan üç yaş küçük olmasına rağmen hem çok popülerdi, hem de çok iyi kazanıyordu. Bu yazar Charles Dickens (1812-1870) idi ve Poe’nun edebiyat kariyerini değiştirecekti.
Charles Dickens’ın usta bir yazar olduğu kadar nasıl bir ticari dehaya sahip olduğunu kısa süre önce onunla ilgili yazdığım yazıda anlatmıştım. İlgilenenler o yazıya bakabilir.
"EDEBİYATIN TİCARİ DEHASI: CHARLES DİCKENS" YAZISI İÇİN TIKLAYIN
Charles Dickens Amerika’da da çok ünlüydü. Eserleri çok okunuyordu. 1842 yılında Amerika’ya okurlarıyla buluşmak için geldi ve büyük ilgi gördü. İmzasını alabilmek için insanlar büyük kuyruklar oluşturdu. Poe da elbette Dickens’ı biliyor ve beğeniyordu.
Dickens’ın ziyaret ettiği şehirlerden biri de Poe’nun yaşadığı Richmond idi. Poe o sıralar eşiyle birlikte sefalet içinde yaşıyordu. Yazdıkları yayımlanmıyor, yayımlananlardan ise ancak onları öldürmeyecek kadar para kazanabiliyordu.
Poe Dickens’a çok özenli bir mektup yazdı. Onu şehirdeki bir otelde öğle yemeğine davet etti. Dickens mektuptaki üsluptan etkilendi ve daveti kabul etti. Otelde buluştular.
Dickens üzgün görünüyordu. Poe nedenini sordu. Dickens anlattı:
Bir evcil hayvanları vardı. Adı Grip’ti. Grip’i hem kendisi hem eşi ve çocukları çok seviyordu. Aralarında kuvvetli bir bağ oluşmuştu. Fakat ne yazık ki Amerika seyahatlerinden önce Grip ölmüştü. Üstelik acı bir şekilde. Hafta sonu tatiline giderken onu her zaman olduğu gibi ahıra kilitlemişler, suyunu yiyeceğini de bırakmışlardı. Fakat Grip devrilen kutudan dökülen boyayı içmiş ve zehirlenmişti. Onu bulduklarında sırt üstü yatan buz gibi bir cesetti artık.
Karanlık öykü ve şiirler yazan Poe bu karanlık öyküden çok etkilendi. Grip’in ne olduğunu sordu, kedi mi köpek mi?
İkisi de değildi. Grip bir kuzgundu. Dickens ailesinin evcil bir kuzgunu vardı. Kocaman, sevimli, kapkara bir kuzgun.
Poe bu sohbetten çok etkilendi. Akşam evde düşündü, düşündü. Lenore İçin adında bir şiiri vardı. Ölmüş genç bir kadını anlatıyordu. Dergilere göndermiş, defalarca reddedilmişti. Yukarıda söz etmiştim. O dönemde şiirlerin popüler olması için isimleri çok önemliydi. Şiirin konusunu aynı bıraktı ama adını değiştirdi ve günümüze kadar ününü koruyan Kuzgun şiiri doğdu. Şiirdeki bölümlerin sonuna da kuzgunla ilgili dizeler ekledi:
Kalkıp haykırdım: “Getirsin ayrılışı bu sözlerin!
Rüzgârlara dön yeniden, ölüm kıyısına uzan!
Hatıra bırakma sakın, bir tüyün bile kalmasın!
Dağıtma yalnızlığımı! Bırak beni, git kapımdan!
Yüreğimden çek gaganı, çıkar artık, git kapımdan!”
Dedi Kuzgun: “Hiçbir zaman.”
Kuzgun şiiri Poe’ya büyük ün kazandırdı. Yayımlanışından çok uzun zaman sonra ise, şiir çok başka bir alanda insanlara esin kaynağı oldu. 1996 yılında Amerikan futbol takımı Cleveland Browns şehir değiştirdi ve sahibi tarafından Baltimore’a taşındı. Yeni bir isme ve logoya ihtiyaç duyan kulüp bunun için bir anket yaptırdı. Takımın yeni adı, hayatının önemli bir bölümünü Baltimore’da geçiren ve orada ölen Edgar Allan Poe’nun Kuzgun (Raven) şiirinden esinlenilerek Baltimore Ravens, logosu da kuzgun oldu. Maç öncesi taraftarları coşturmak için sahaya çıkan üç maskot kuzgun kostümleri giymeye başladılar. Birinin kostümünde Edgar, diğerininkinde Allan, üçüncüsünde Poe yazıyordu.
Charles Dickens ile yaptığı sohbet Poe’ya esin kaynağı olmuş ve onu meşhur etmişti. Peki para kazanabilmiş miydi? Tabii ki hayır! Ne yazık ki Poe, Dickens gibi para işlerinden anlamıyordu ve telif haklarından habersizdi. Kuzgun şiiri onun ünlenmesini, sonraki eserlerini daha rahat yayımlamasını sağladı ama maddi güçlüklerden kurtaramadı.
Tam talihim döndü derken de hayatını kaybetti: New York’tan çok güzel bir teklif almıştı. Amerika’nın en iyi şiir dergisinde editörlük yapacak, çok iyi de para kazanacaktı. Artık edebiyat dünyasında saygın bir yeri vardı.
Tren yolculuğunda Baltimore’da mola için trenden indi. Seçim kampanyası yapanların içki davetini kırmayınca olanlar oldu. Bünyesi içkiye karşı hep dayanıksızdı. Fazla içince fenalaştı, sokakta yatarken buldular, hastaneye kaldırdılar, birkaç gün sonra öldü.
Ölümüyle ilgili gizem hâlâ çözülememiştir. Cinayetten intihara, kuduzdan koleraya, dayakla öldürülmeye kadar birçok iddia ortaya atıldı, hiçbiri tam olarak kanıtlanamadı. Doktorunun ifadesine göre ölmeden önce “Reynolds Reynolds” diye sayıklıyordu. Poe’nun çevresinde iki Reynolds vardı. Biri gazetede editör olan Reynolds, diğeri bulunduğu yerin yakınındaki barda çalışan Reynolds.
Belki katilinin adını sayıklıyordu, belki de Reynolds diye birinden yardım istiyordu.
Nedenini hiçbir zaman bilemeyeceğiz.
*Daha geniş okuma yapmak isteyenler için:
Edebiyatın Kırklar Kulübü. Engin Topuz. Porsuk Kültür Yayıncılık
Oscar Nasıl Wilde Oldu? Elliot Angel. Sel Yayıncılık
Bütün Öyküleri(2 Cilt). Edgar Allan Poe. Çeviren: Hasan Fehmi Nemli, İletişim Yayınları