Tüm zamanların en çok satan romanı İki Şehrin Hikâyesi’dir. İlk kez yayımlandığı 1859’dan günümüze değin 200 milyonun üzerinde satıldığı tahmin edilmektedir.
Romanın yazarı Charles Dickens da klasik edebiyatçılar arasında hem yaşarken ünlenen, ünlenmek ne kelime yere göğe koyulamayan, hem de bu ününün maddi karşılığını fazlasıyla alan, almayı beceren bir dahidir. Charles Dickens (1812-1870) yaşamı boyunca yazarlıktan 40 milyon pound kazanmıştır!
Peki bunu nasıl yapmıştır?
Tabii ki daha önce hiç düşünülmemiş şeyleri yaparak!
Üstelik Dickens, İki Şehrin Hikâyesi’nden çok önce henüz 24 yaşındayken ticari dehasını yazarlığıyla birleştirmiş, ilk romanı Pickwick Papers ile hem üne kavuşmuş, hem de bu romanı o dönem itibarıyla tüm zamanların en çok satan romanı olmuştur.
Neredeyse her kitabı dönemin koşullarında satış rekorları kıran Dickens hem İngiltere’de hem Amerika’da öylesine popüler olmuştu ki, Oliver Twist’in yayımlandığı sıralarda yaptığı Amerika seyahatinde onu limanda 6 bin kişi bekliyordu!
Hatta o seyahatinde, kendine bir çıkış yolu arayan henüz tanınmamış bir yazar olan Poe ile bir öğle yemeği yemiş ve o yemek Edgar Allen Poe’nun edebi kariyerini değiştirmiştir. O buluşmayı başka bir yazıda ele alalım ve sorumuza dönelim: Büyük yazarların çoğunluğunun öldükten sonra değerinin bilindiği edebiyat dünyasında Charles Dickens’ı farklı kılan neydi?
Charles Dickens, zengin olmayı küçük yaşlarda kafasına koymuştu çünkü yoksul bir çocukluk geçirmişti. Sekiz çocuklu bir ailede büyüdü. Memur olan babası borçlarını ödeyemeyince, hem babası hem annesi, hem de ailenin diğer üyeleri Borçlular Hapishanesi adı verilen, borçlarını ödeyinceye değin gözetim altında tutuldukları bir cezaevine gönderildiler. Aileden birinin borçların ödenmesi için çalışmasına, hapishane dışında yaşamasına izin veriliyordu.
Dickens on iki yaşındaydı. Bir boya fabrikasında çalışmaya başladı. İleride Büyük Umutlar’ı yazarken burada yaşadığı kötü koşullar ona esin kaynağı olacaktı.
23 yaşına kadar birçok işte çalıştı: Gazetecilik, kâtiplik, meclis muhabirliği.. Bir yandan dergilere öyküler, yazılar yazıyor ama tanınmadığı için kendi adını bile kullanamıyordu. Boz takma adıyla yazıyordu. Sonra bu öyküleri bir kitapta toplamayı başardı: Boz’un Karalamaları.
Bu kitap pek satmasa da hayatının değişmesinde dönüm noktası oldu. Ünlü bir illüstrasyon ustası, çizimlerinin yer alacağı kitaba yazılar yazacak birini arıyordu ve iki yayıncıyla birlikte onun kapısını çaldılar. Dickens onlara yeni öneriler sundu, Pickwick Papers yayımlanmaya başladı ve edebiyat tarihi değişti!
Charles Dickens onlara dedi ki: “Kitabı çizimlerin kullanıldığı bir roman olarak yazacağım. Fasiküller halinde yayımlayacağız. Her ay üç fasikül. Asıl maliyet kapak olduğu için kalın cilt yapmayacağız. Kapağı da kâğıttan yapıp ucuz kâğıda basacak ve ucuza satacağız. Bir sonraki ay da okur diğer fasikülleri almak istesin diye kitaptaki hikâyeyi öyle bir yazacağım ki, devamında ne olacağını merak edecekler. Onların tepkilerine göre kurguyu şekillendireceğim. Fasikülleri iki yıl boyunca yayımlayacağız.”
Charles Dickens’ın romanları neden bu kadar uzun sanıyorsunuz? En çok okunan romanları İki Şehrin Hikâyesi, Büyük Umutlar, Oliver Twist 400-600 sayfa arasındadır ve bunlar en kısalarıdır! 15 roman yazan Dickens’ın diğer romanları 1000 sayfaya yakın veya daha uzundur. Örneğin benim en sevdiğim romanlarından Müşterek Dostumuz 850 sayfalık bir başyapıt.
Charles Dickens romanı parça parça yayımlamayı ilk akıl eden kişiydi.
Hani Amerika’da limanda onu 6 bin kişi bekliyordu demiştim, sadece onun yüzünü görmek için beklemiyorlardı; Oliver Twist’in tefrikası bitmemişti ve insanlar hikâyenin devamında ne olacağını merak ediyor, yazardan bir ipucu (spoiler) almayı umuyorlardı.
Charles Dickens hiçbir romanını önceden bir bütün halinde yayımlamadı. Hepsini önceden fasiküller halinde satışa sundu. Ama bununla da kalmadı.
Son fasikülün yayımlanmasıyla romanı bir de bütün olarak, yaldızlı şeritleri olan deri kapaklarla yayımladı ve bir de öyle sattı. Yetmedi, o ucuz kağıtlara bastıkları ilk halini de ciltletip koleksiyoncu baskısı olarak sattı.
Yani Charles Dickens aynı kitabı aynı okurlara üç kez satabilen ilk yazardı! Önce parça parça, sonra ciltli ve sonra da koleksiyoncu baskısı olarak.
Tabii eğer kötü bir yazar olsaydı, bunların hiçbirini beceremezdi. Victoria döneminde yaşayan Dickens, çok usta bir yazardı. Müthiş bir edebi yeteneği vardı. Toplumsal sorunları, sıradan insanların yaşadıkları sıkıntıları romanlarında ustalıkla konu ediniyordu. Her ne kadar Oscar Wilde onun için “psikolojik derinliği eksik” eleştirisi getiriyorsa da karakter yaratmadaki becerisi eşsizdi. Çok üretkendi ve her eserinde hep farklı karakterler yarattı. Karakter çeşitliliği ve tüm karakterlerin kusursuz bağlantısı çok dikkat çekicidir. Bir sözü bu konuya bakışını da gösteriyor: “Hepimizin dirseği birbirine değiyor.”
Toplumsal tabakaların her birini anlattı, halka yukarıdan bakmadı, insanların yoksulluklarını, yaşam sıkıntılarını yalın bir şekilde sundu. Suç kavramı da eserlerinde yer aldı ve bu yönden Dostoyevski’yi de derinden etkiledi. David Copperfield, Tolstoy’un başucu kitabıydı.
Charles Dickens’ın aynı zamanda çok ilginç bir kişiliği ve alışkanlıkları hatta takıntıları vardı.
Evcil hayvan olarak bir kuzgun besliyordu. Adı Grip’ti. Kuzgun ölünce çok üzülmüş, içini doldurtmuştu.
Batıl inançları vardı. Başı kuzey kutbuna gelecek şekilde yatar, aksi halde uyuyamazdı.
Evdeki eşyaların yerleri konusunda çok titizdi. Eve biri gelip gittikten sonra eşyaların yerlerini kontrol ederdi.
Morg meraklısıydı. Sıklıkla morgları dolaşır, morgların büyülü bir atmosfere sahip olduğunu söylerdi.
Her şeyden önce bir yazar olarak çok çalışkan ve üretkendi. 15 roman dışında yüzlerce hikâye ve makale yazdı. Şöhretinin doruğundayken 1870’de 58 yaşında hayata veda etti. Mezarı Londra’da, Westminster Abbey’de Şairler Köşesi’ndedir.
*Bu yazıyı yazarken özellikle Pickwick Papers ile ilgili bilgiler için faydalandığım kitabı tüm edebiyat meraklılarına öneririm:
Oscar Nasıl Wilde Oldu? Elliot Engel. Türkçesi: Zeynep Avcı. Sel Yayıncılık.