Celal Beyin hüzünlü hatırası...
"Ordu mensubu olduğum için aşırı otoriter, acımasız kuralları olan biriydim. Benim dünyamda zayıflığa yer yoktu, emirlerime karşı gelinemezdi...
Ne evde ne de görev yaptığım yerlerde en ufak bir disiplinsizliğe müsamaha göstermezdim.
Dediğim dedik, baskıcı bir karakterim vardı.
Şimdi geriye dönüp baktığımda ne kadar acımasız biri olduğumu daha iyi anlıyorum.
Görevim gereği birçok ili dolaşmış, emekli olunca Manisa'ya geri dönmüştüm.
Kızım Nezihe o yıllarda Ankara'da okuyordu.
Hedefi akademisyen olmaktı.
Ancak üniversitenin son yılında, kendisine hiç uygun olmayan biriyle evlenmek istediğini söyleyince, kulaklarıma inanamadım.
Ne kadar karşı çıktımsa da kızımı kararından vazgeçiremedim. Evleneceği kişiyle mutlu olamayacağını ilk anda hissetmiştim.
Kızıma yanlış yaptığını, biraz beklemesini söyledim.
Ancak o da benim gibi dediğim dedik, inatçı biriydi .
Sonunda tartışmamız kavgaya dönüştü.
Kızıma o gençle evlenmesine izin vermeyeceğimi,evlenirse kendisini hayatımdan silecegimi söyledim.
Kızım "Ben izin istemiyorum. Evleneceğimi haber veriyorum" deyince köprüleri attık.
O tartışmadan sonra Nezihe çekti gitti...
Eşim benim baskılarımdan dolayı aşırı sessiz , içine kapanık biriydi.. Benim yanımda asla sesini çıkaramaz, bana karşı gelmezdi...
Kızımla tartışmamızda da pasif kalmış, bir şey söyleyememişti.
Hasılı o kadar karşı çıkmama rağmen kızım o gençle evlendi...
Bu olaydan sonra Nezihe'yi hayatımdan silmiştim. Zaman zaman öfke nöbetlerine tutuluyor , sonra " kader" diyerek duruma katlanıyordum.
Üç yıl sonra kızımın eşinden ayrıldığını, akademideki işinden istifa ettiğini duydum.
Kocasının içkisi, kumarı, bitmeyen borçları, evliliklerini bitirmişti.
Kızım bir çocukla hayatını sürdürmeye çalışıyordu.
Bir müddet sonra Manisa'ya gelmek istediğini öğrendim.
Kızımla aynı çatı altında yaşamak fikri canımı sıksa da...
Onunla bir araya gelmemek, ayrı zamanlarda yemek yemek , çocuğunu ayak altında görmemek şartıyla Manisa'ya gelmesini kabul ettim.
Kızım eve geldiğinde İzmir'deydim.
Nezihe evin en dip odasına yerleşmiş, gerçekten ben evdeyken pek ortaya çıkmıyor, oğlu da çok yaramazlık yapmıyordu.
Babasını sevmediğim için torunumun yüzüne bile bakmıyordum.
Gündüzleri bir firmada çalıştığım için , Nezihe annesiyle evde misafir kabul ediyordu.
Hafta sonları da kahvaltıdan sonra oğluyla parka , gezmeye gidiyor, geç vakitte eve dönüyordu.
Karşılaştığımız zamanlar birbirimizin yüzüne bakmıyorduk.
Bu arada kız kardeşim Behice,her fırsatta bizim aramızı bulmaya çalışıyor, kızımın çok pişman ve üzgün olduğunu söylüyordu...
Behice ne kadar ısrar etse de beni çiğneyip kendi kafasına göre evlilik yapan ,sonra benim sözüme gelen kızımı affedemiyordum. Bir bayram sabahıydı.
Ben bayram namazından gelmiş, kahvaltıdan sonra bahçede kurban edilecek koçun yanına gidecektim.
Kız kardeşim erkenden bize geldi.
Daha önce nasıl konuştu, nasıl tembih ettilerse bir buçuk yaşındaki torunumu elimi öpmek için yanıma getirdiler.
Torunumun yüzüne bakmadan elimi uzattım.
Minik yavru iki eliyle elimi sımsıkı tutup , öyle sıcak bir sevgiyle öptü ki sanki öptüğü yer ateş gibi yandı.
Yanan yüreğim mi elim mi o an anlayamadım.
Ama elimin üstü alev alev yanıyordu...
Kızımla bayramlaşmak istemedim.
O da ısrar etmedi...
Sessizce mutfağa gitti.
O gün akşama kadar kurban kesim dağıtım işiyle uğraşmış yorulmuştum.
Yemekten sonra da kız kardeşim tekrar Nezihe'yi affetmem gerektiğini , baba kız arasında küslük olmayacağını söylediyse de fikrim değişmedi.
Hayattaki tek çocuğum, biricik kızım benim tasvip etmediğim bir evlilik yapmış , sonunda ayrılmıştı. Benim onayımı almış olsaydı sonuç ne olursa olsun , kızım başımın tacıydı ...
Ancak bu olanlardan sonra kızımı affetmek aklımdan geçmiyordu.
Kardeşim ısrarının fayda etmediğini görünce:
- O zaman Nezihe bize gelsin . Bayramdan sonra bağa gideceğiz.
Bizimle olmak hem Nezihe hem çocuk için iyi olur.
Yarın kızım da Bursa'dan gelecek. O da bir ay bizimle kalacak. Nezihe'yle iyi anlaşıyorlar. Iki kuzen hasret giderir. Dedi.
O gece Nezihe halasıyla gitti.
Sanki ev bir anda boşalmıştı.
Farkında olmadan torunumun öptüğü sağ elimi tutuyor , ovuşturuyorum.
Sağ elimin üstü, torunumun öptüğü yer hala yanıyordu.
Uzatmayayım bir ay sonra Behice beni aradı.
Kızımın sık sık Ege Üniversitesi hastanesine ,tahlil için gittiğini ancak bunun doğru olmadığını, Nezihe'nin günden güne eridiğini söyledi.
Behice,Nezihe için endişeleniyordu.
Ben "merak etme kötüye bir şey olmaz."
Diyerek kardeşimi teselli ettim.
Kardeşim , Nezihe'nin eve dönmek istemediğini, bir müddet daha birlikte kalacaklarını söyledi.
İçin için kızımı, torunumu, merak ediyor , özlüyor olsam da yok olası inadım, saçma gururum bunu dile getirmeme engel oluyordu.
Ta ki Sultan Camiinde, bir cuma hutbesinde affetmek üzerine dinlediklerim, beni benden alıp, içine düştüğüm derin inat girdabının
beni nasıl mahvettiğini görmeme sebep oluncaya kadar.
O hutbe süresince bütün hatalarım, yanlışlarım, kibirim, acımasızlığım gözümün önünden film şeridi gibi geçiyordu. Ruhum inceliyor, içim titriyor, gözlerimden süzülen pişmanlık yaşlarına hakim olamıyordum.
Allah'ın bana hediyesi, emaneti olan kızımı affetmiyordum
Bu ne saçma bir inattı. İnsan hiç evladına küser miydi ?
Namazdan sonra kızkardeşimi aradım.
Nezihe'yle konuşmak istediğimi söyledim. Ben daha sözümü bitirmeden, kardeşim hemen yanlarına gelmemi söyledi.
Kardesimin evine gittiğimde hayatımın en acı şokunu yaşadım.
Nezihe Ankara'da lösemi olduğunu öğrenince Manisa'ya gelmişti.
Hastalığını kimseye söylemeden,İzmir'e tedaviye gidiyor, işin kötüsü iyileşmek istemiyordu.
Şu an son evredeydi, ancak kızım halasından bunu kimseye söylememesi için söz almıştı.
Tek dileği biricik oğlu Murat"ın bizimle büyümesiydi.
Kızımın yanına girdiğimde o canlı, hayat dolu güzelliğin yerinde, erimiş, bitmiş bir beden vardı.
Kızım feri sönmüş gözlerini araladı beni görünce bitkin bir sesle " baba" dedi. Ancak öyle halsiz, öyle çaresiz görünüyordu ki.
O an aklıma "Kızım ölüyor" diye düşünmekten başka bir şey gelmedi.
Nezihe'yi hemen hastaneye götürdük. Ancak yapılacak bir şey yoktu.
Kızım onu affettiğimi öğrenmenin huzuruyla ruhunu teslim etti..
Ben mi ? Uzun bir süre kendime gelemedim, pişmanlık denizinde çırpınıp durdum.
Kanlı gözyaşlarımı içime akıttım.
Birgün görmüş, geçirmiş, neredeyse ermis bir yaşlı amcayla sohbet ederken , yaşadığım acıyı, derin pişmanlığı hiç abartmadan anlattım.
Yaşlı Ömer amca beni sessizce dinledi.
Ben sözümü bitirince;
"Peki bunları sırrın sahibine anlattın mı?" dedi.
"Yüzüm var mı?" dedim.
"Hele sen salih bir kalp , iyi niyetle , nedametle o kapıya bir var.
Görelim mevla neyler , neylerse güzel eyler..
Etrafına alıcı gözüyle bir bak , yardıma muhtaç ne Neziheler göreceksin" dedi.
O günden sonra hayatım öyle değişti ki...
Önce bütün sivri huylarımdan,saçma inadımdan kurtuldum. Yaradanın affına , gazabından merhametine sığındım.
Yardıma muhtaç çocukların elinden tutmak , bir kaç öğrenci okutmak , ihtiyacı olanlara karınca kararınca yardım etmek bana öyle huzur veriyor ki.
Sevinen her çocukta Nezihe'min gözlerini, gülüşünü , neşesini, sevincini, güzelliğini ve mutluluğunu görüyorum...
Yardım ettiğim her çocukta her gençte Nezihe' den bir parça buluyorum.
Nezihe'm mutlu olan o çocukların sevincinde yaşıyor.
Siz siz olun , sevdiklerinizin kıymetini bilin..
Benim yaptığım yanlışa düşmeyin...
Torunum da şu an üniversitede okuyor .Sevgi dolu başarılı , pırlanta gibi bir genç.
Onun bakışlarında annesinin kararlılığını görüyorum.
İşte hatalarla dolu, ama acı bir imtihandan sonra doğruyu bulmuş , ancak Nezihe'nin kıymetini çok geç anlamış bir babanın, benim hikayem.
Keşke Nezihe'me doyasıya KIZIM diyebilseydim.
Umarım benim gibi yanlışta olanlara ders olur..."
Allah hepimizi yanlış kararlardan ,gereksiz inatlaşmalardan korusun...