12.04.2023 Çarşamba (21 Ramazan 1444 )

İslam’ın beş temel esasından birisi olan oruç ibadeti 11 ayın sultanı mübarek Ramazan ayında gerçekleştirilir. Oruç tutan Manisalılar saat kaçta sahura kalkacaklarını ve ne zaman iftar yapacaklarını sorgulamaktadır. Sahur vakti sabah güneşi doğmadan biter. İftar saati ise güneşin batışından sonra başlar.

Manisa’da Ramazan’ın Yirmi birinci gününde Oruç Saat Kaçta Açılacak?

12 Nisan 2023 Çarşamba günü saat 19.50'de okunacak olan akşam ezanı ile birlikte Manisa'da iftar vakti başlayacak ve 11 Ayın Sultanı Ramazan ayının yirmi birinci gün oruçları açılacak.

Manisa’da Ramazan ayının yirmi ikinci gününde sahur vakti saat kaçta?

Ramazan’ın yirmi ikinci  gününde (13 Nisan Perşembe) Manisa’da sahur vakti ise saat 05.04'te.

Günün Ayeti:

"Rabbinin huzurunda (hesap vermekten) korkan ve nefsine kötü arzuları yasaklayana gelince, onun barınağı da cennetin ta kendisidir." (Naziât, 79/40-41)

Günün Hadisi:

"Kıyamet gününde insan şu beş şey- den hesaba çekilmedikçe yerinden kımıldayamaz. Ömrünü nerede ve nasıl geçirdiğinden, gençliğini nerede yıprattığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından, bildiği ile amel edip etmediğinden." (Tirmizî, Sıfatü'lKıyâme, 1)

Günün Duası:

"Allah'ım! Gidip ebedi yaşayacağım ahiret hayatımı benim için hayırlı eyle. Hayatımda her türlü hayrı ziyadesiyle ihsan eyle. Ölümümü de her türlü şerlerden kurtuluş vesilesi eyle." (Müslim, Duâ, 71)

Günün Makalesi:

Yuntdağı'ndaki köy okullarına anlamlı ziyaret Yuntdağı'ndaki köy okullarına anlamlı ziyaret

HER HAK SAHİBİNE HAKLARINI VEREBİLMEK / Şerife DURKAL / Kırkağaç İlçe Vaiz

Peygamberimiz, hicretten sonra muhacir ile ensarı kardeş ilan etmişti. Aralarında manevi kardeşlik bağı kurduğu sahabiler arasında Selman-ı Farisi ile Ebu’d- Derdâ da vardı. Ebu’dDerdâ Müslüman olduktan sonra Allah’a ibadet dışında hiçbir şeyle meşgul olmamaya karar vermişti. Ticareti bırakmış, hatta ailesini dahi ihmal etmeye başlamıştı. Onun bu durumuna şahit olan Selman, kardeşi Ebu’d-Derda’yı şu sözlerle uyardı ”Rabbinin senin üzerinde hakkı vardır.Nefsinin senin üzerinde hakkı vardır. Ailenin senin üzerinde hakkı vardır.Şu halde her hak sahibine hakkını ver!” Ebu’d-Derda Selman’ın bu sözlerini Peygamberimize aktarınca Allah Resulü (s.a.s) “ Selman doğru söylemiş” buyurdu.

Hakkın kaynağı Allah’tır. O yerin ve göğün maliki her şeyin sahibidir. Bizleri yoktan var eden, bizlere sayısı nimetler bahşedendir. Dolayısıyla hakkına en fazla riayet etmemiz gereken de O’dur. Peygamber Efendimiz (s.a.s) “Allah’ın kulları üzerindeki hakkı, kendisine hiçbir şeyi ortak koşmamaları ve O’na ibadet etmeleridir. Bunu yaptıkları takdirde kulların Allah üzerindeki hakkı ise Allah’ın onlara azap etmemesi, onları cennetine koymasıdır.” diye buyurarak Rabbimize karşı sorumluluğumuzu ve bu sorumluluğu yerine getirdiğimizde kazanacağımız mükâfatı bildirmiştir

Rabbimiz kendine kulluğun hemen ardından dünyaya gelme sebebimiz olan anne babamızın hukukuna dikkat çekmiş ve şöyle buyurmuştur: “Rabbin kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi ve anne babanıza iyi davranmanızı emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara ’öf!’ bile deme; onları azarlama; onlara tatlı güzel söz söyle.

Çocuklarında anne babaları üzerinde hakkı vardır. Onlara güzel bir isim koymak, helal lokmayla beslemek, evlatları arasında adaletle davranmak, iyi bir terbiye vermek, dinine bağlı, vatanına milletine faydalı, güzel ahlaklı bireyler yetiştirmek çocukların bizim üzerimizdeki haklarıdır. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: ”Hiçbir anne baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha kıymetli bir bağışta bulunmamıştır.”

Haklarla bu dünyadan ayrılmanın neticesi de hüsrandır. Peygamberimiz (s.a.s) bu kaybın ahirete uzanan boyutunu şöyle anlatır:” Ahiret gününde ne altın ne gümüş para vardır. Bu nedenle haksızlık yapanın iyilik ve sevapları varsa bunlardan alınıp hak sahibine verilir. Şayet sevabı yoksa mağdur ettiği kişinin günahı yükletilir.”

Allah’a döndürüleceğimiz herkese hak ettiğinin karşılığının tam olarak verileceği ahiret gününe hazırlanalım. Hakka girmekten, hakkımız olmayanı talep etmekten, hakların sahiplerine zulmetmekten Allah’a sığınalım. Yaratılanı Yaratan’dan ötürü sevelim ve merhamet edelim.

Günün Fetvası:

Ölümü temenni etmek caiz midir?

Bir mümin ne kadar sıkıntı çekerse çeksin ölümü temenni etmemelidir. Çünkü sıkıntılar da ilahi imtihanın bir gereği olup sabreden insanlar büyük ecir kazanır. Hz. Peygamber (s.a.s.) bir hadisinde şöyle buyurmuştur: "Sizden hiçbiriniz başına gelen bir sıkıntıdan ötürü ölümü asla temenni etmesin. Şayet ölümü istercesine olağanüstü bir darlık içinde kalırsa, o zaman şöyle esin: "Allah'ım! Benim için yaşamak hayırlı olduğu müddetçe eni yaşat, benim için ölüm hayırlı olduğu vakit de beni öldür." Tirmizi, Kıyamet, 26)

Kıssa:

Yoldan güzel geçmek:

Valinin biri geniş bir yol yaptırır ancak yolu kullanıma açmadan evvel bir yarışma düzenler ve yarışmada yoldan en güzel geçecek kişinin belirleneceği söylenir. Yarışma günü kimi at arabasıyla kimi en güzel esvabıyla “en güzel geçen” olmak için yol kenarına gelir. İnsanlar tüm gün yoldan geçer fakat valinin yanına döndüklerinde hepsi aynı şikâyette bulunur. Yolun bir yerinde büyükçe bir taş yığını vardır ve bu, yolculuğu hayli zorlaştırmaktadır. Günün sonunda son yolcu da valinin yanına ulaşır, üstü başı toz toprak içindedir. Bu garip yolcu, valiye altınla dolu bir torba uzatır ve der ki: Yolda, insanların geçmesini zorlaştıran bir taş yığını gördüm. Hz. Muhammed’in (s.a.s.), “Rahatsızlık veren bir şeyi yoldan kaldırmak sadakadır.” sözünü hatırladım, yolu temizledim ve taşların altında bunu buldum, bu altınlar size ait olmalı. Vali gülümseyerek cevap verir: O altınlar senin. Yarışmanın galibi sensin. Zira yoldan en güzel geçen kişi ardından gelenler için yoldaki engelleri kaldırandır.

SÖZLÜK:

Ba's ba'de'l-mevt (Ölümden sonra diriliş)

nsan ölümlü bir varlıktır ancak ölüm onun için bir son değildir. Ebedî hayat olan âhiret hayatını yaşamak için insanın, öldükten sonra dirilmesi gerekir. Kur’ân-ı Kerim’in bu husustaki âyetlerine göre tekrar dirilme muhakkak olacaktır. İsrafil’in ikinci defa sûra üflemesi ile kabirlerinde bulunan ve bazı nedenlerle kabre konulamayan tüm insanlar dirilecek ve bulundukları yerlerden kalkacaklardır. Bunda asla şüphe edilmez. Çünkü âhirete iman, öldükten sonra dirilmeyi kabul etmekle tamamlanır. "Ba’sü ba’de’l-mevt”in hak olduğunu, yoktan var edildiğini bilen her aklı başında kişi kabul eder. Zîrâ yoktan var eden Allah için, ölmüş olanı diriltmenin zor olmayacağını bilir. Kur’ân, âhiretin varlığını, öldükten sonra dirilmenin mutlaka gerçekleşeceğini sıklıkla vurgular: "İnsan neden yaratıldığına bir baksın. O, atılan bir sudan yaratıldı. O su, bel ve göğüs kafesi arasından çıkar. Şüphesiz Allah onu (öldükten sonra) tekrar yaratmaya elbette kādirdir. (Târık, 86/5-8)

HER CÜZDEN 3 MESAJ:

21. CÜZ Yirmi birinci cüzde öne çıkan üç mesaj :

1. EHL-İ KİTAP İLE GÜZELCE MÜCADELE

Ankebut suresinin son taraflarında; ehl-i kitap ile güzelce mücadele edin, Kur’ân’ı tebliğ edin, sıkıntılı durumlarda hicret ve cihat edin, ölümden korkmayın, mesajları verilmektedir.

2. TARİHİ DEĞİŞTİRENLER Bu cüzde ayrıca Rum, Lokman ve Secde surelerinin tamamı bulunmaktadır. Sanki bu üç sure, Ankebut suresinin devamı niteliğinde olup, onun gibi bu sureler de elif-lam-mim (الم (harfleri ile başlamaktadır.

Rum suresinde, tarihin akışını gerekli gördüğü zamanlarda değişmesine imkan veren Allah’tır (Rûm, 30/1-5), mesajı verildikten sonra tarihin akışının değişmesi için yapılması gereken bazı şeyler zikredilmektedir: İman edip salih amel işlemek, dua edip Allah’a güvenmek, infak edip faizden kaçınmak, yeryüzünü iyi gözlemleyip analiz etmek, ümitsizliğe düşmemek, ilim ve iman sahiplerine itaat etmek, ahirete inanmak, sabretmek (direnmek) ve düşmanı hafife almadan çalışmaya devam etmek gerekir (Rûm, 30/27-60).

Lokman suresinde de önceki suredeki konu devam etmektedir: Tarihin akışına yön vermek için ayrıca iki ayrı tavsiye bulunmaktadır:

a. Kur’ân’ı okuyun, anlayın ve emirlerini dinleyin (Lokmân, 31/1-11).

b. Çocuklarınızı doğru eğitin. Bu bağlamda onlara tevhid inancı, anne-babaya saygılı olmak, namaz kılmak, doğrunun yanında olup desteklemek, yanlışın karşısında olup mücadele etmek ve güzel ahlak sahibi olmak gibi inanç ve değerleri öğretin, onları eğitin tavsiyesinde bulunulmaktadır (Lokmân, 31/12-19).

Secde suresinde ise, bu konunun devamı olarak Kur’ân’ın uyarılarını dikkate alıp yaratılıştaki esrarı düşünün, yeryüzündeki olayları iyi analiz edin, hidayet önderlerine itaat edin; onlar da peygamberler ve Rabbani alimlerdir, mesajı verilmektedir (Secde, 32/1-30).

3. MÜMİN KADINLARIN VASIFLARI

Bu cüzün son kısmında ayrıca Ahzab suresinin baş tarafı bulunmaktadır. Ahzab suresinde; değişim için çalışın, Allah’tan başkasından korkmayın ve fitnelere karşı uyanık olun mesajları verilmektedir.

Surenin başında (Ey Peygamber… diye) Hz. Peygamber’e hitap bulunmakta, sanki onun şahsında bütün Müslümanlara seslenilmektedir. Sonra başarılı olmak için dikkat edilmesi gereken şeyler anlatılmakta, tehlikelere karşı dikkatli ve hazırlıklı olun mesajı verilmektedir. Özellikle iç ve dış tehlikelere karşı hazırlıklı olunması istenmektedir (Ahzâb, 33/1-27). Bundan sonra Peygamberin hanımlarına özel tavsiyelerde bulunulup onların şahsında diğer mümin kadınların da bu özelliklere sahip olmaları gerektiği mesajı verilmektedir.

Bu tavsiyeler;

a. Dünyevileşmemek (dünyanın büyüsüne kapılmamak),

b. Hayalı olmak,

c. Allah ve Resûlüne itaat etmek,

d. Tesettüre dikkat etmek, cahiliye kadınları gibi açılıp saçılmamak,

e. Namaz kılmak, zekat vermek,

f. Kur’ân okuyup düşünmek ve anlamak,

g. Allah’ı zikretmek… şeklinde sıralanmaktadır.

Bu bölüm; söz konusu tavsiyelere (emirlere) dikkat eden kadınlar ve erkeklere Allah’ın affı/mağfireti ve büyük ödülleri müjdelenmektedir (Ahzâb, 33/28-36)