DEM Parti heyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüştü.

Evet, siyasi temsilciler arasında temas olur. Devlet, bazen krizleri yumuşatmak için diyalog geliştirir. Masaya oturmak, düşmanlıkla değil, çözümle ilişkilidir.

Ama bu öyle bir masa değil.
Bu, geçmişte defalarca kurulmuş, her defasında yıkılmış, yıkıldıkça da binlerce umut enkazın altında kalmış bir masa. PKK'nın zaten bittiği, işlevsiz kaldığı dönemde masanın yeni versiyonu, 2024 model: Ne adı var, ne çerçevesi, ne de inandırıcılığı.

Mesele şu:
Bir taraf zindanda, bir taraf sarayda. Ama mutlu olan hep aynı taraf.

Görüşmeden sonra DEM Parti heyeti çıkıp diyor ki:
"Son derece olumlu, yapıcı ve verimli geçmiş. Demokratik ve siyasal alanın güçleneceği bir döneme giriyormuş, geleceğe umutla bakılıyormuş..."

İyi güzel.
Ama soralım o zaman:

Aynı anda Silivri Cezaevi’nde kaç genç öğrenci vardı?
Kaç gazeteci yersiz suçlamalarla içeride tutuluyor?
Ekrem İmamoğlu, Selahattin Demirtaş ve Ümit Özdağ aynı anda cezaevindeyken nasıl bir “demokratik iklim”den söz ediliyor?

Çözümden mi söz ediyoruz?

Peki çözüm kimin için?
Türk ve Kürt halkı için mi, yoksa Öcalan’a Netflix paketi ve sekreterya verilmesi için mi? İmralı'da Cengiz Çandar, Hasan Cemal' i ağırlamak için mi?

Sanırsın ki kürtlerin tüm derdi bitiyor, kürt gençleri için gelecek güzel olacak, bölge ekonomisi şahlanacak, şahane demokrasi gelecek.

Tüm Türkiye demokrasi mücadelesi verirken, gençler meydanlarda dayaktan geçirilir, zindanlarda tutulur, cumhurbaşkanının en güçlü siyasi rakibi hukuksuzca hapse atılır, milyonlar meydanlarda haykırırken Sırrı Süreyya Önder'in ağzı kulaklarında.

Hatırlayalım: Ne Oldu da Olmadı?

Açılım süreci diye hatırladığımız o yıllar...
Barışın konuşulması değil, manipülasyonun zirve yaptığı yıllardı.
Kürtler aldatıldı, Türkler kandırıldı.
Devlet şeffaf değildi. PKK silah bırakmadı. İktidar ise her şeyin yükünü yine muhalefete yıktı.

O süreçte de benzer laflar edildi:
“Yeni bir dönem başlıyor.”
“Demokratikleşiyoruz.”
“Barışa bir adım kaldı.”

Peki sonra ne oldu?
Roboski oldu. Cizre oldu. Hendek oldu.
Kürt gençleri mezara, Türkiye demokrasisi rafa kaldırıldı.

Ve şimdi tekrar aynı sahne:
Kürt ve Türk halkı cezaevinde. DEM heyeti Saray’da.

Bu Kez Fark Ne? Bu Kez Kaybedilen Sizsiniz

Bugün DEM Parti, 2019’da kayyumlara karşı yanında duran, “Türkiye Partisi” olduğunu düşünen milyonları açık açık kaybediyor, gönül bağı kopuyor.

O dönem Demirtaş’tan “Herkes için demokrasi” sesi çıkıyordu.
Bugün “Her şey bizim için, gerisi umurumuzda değil” diyen bir sessizlik var.

Ve bunu en çok hissedenler, sizi hâlâ iyi niyetle desteklemeye çalışan Türk demokratları.

Onlar sizinle sokakta yürüdü.
Kayyuma karşı imza verdi.
Size oy verdi.
Size karşı kurulan linç kampanyalarına direndi.

Ve şimdi karşılarında bir heyet görüyorlar:
Erdoğan'la kol kola, Bahçeli’nin mesajıyla hizalanmış, İmralı'yı merkeze alan bir siyasal çizgi.

Kusura bakmayın ama bu çizgi, marjinalleşmenin ifadesidir.

“Etnik Parti Olmak Bizim Tercihimiz” Dediğiniz Anda...

Bu ülkede kimse DEM Parti’ye Kürt kimliğini savunduğu için kızmıyor.
Tam tersine, bunu demokratik yolla savunduğunuzda yanında duran çok insan oldu.

Ama siz kalkıp,
“Biz Türkiye partisi değiliz, kendi haklarımızı alalım yeter” derseniz…
“Diğerleri umurumuzda değil” imasını verirseniz…
Kendi geleceğinizi tıpkı o Medusa'nın Salı'da bırakılanlar gibi yalnızlaştırırsınız.

Ve artık şu gerçeği saklayamazsınız:
Demokrasi talebi, yalnızca Kürtlere ait bir talep değildir.
Ve o talebin evrensel meşruiyetini kaybeden her hareket, dönüp dolaşıp kendi gettolaşmasına mahkûm olur.

Yapılmak istenen neyse, adı açık konulsun.

Açılım mı?
Deyin.
Pazarlık mı?
Açıklayın.
Kazanım mı?
Kime ait olduğunu söyleyin.

Ama ne olur, bize bu tabloyu bir “demokratik atılım” diye satmayın.
Çünkü Türkiye toplumu artık geçmişe kıyasla çok daha şeffaf, çok daha bilinçli, çok daha hesap sorar durumda.

Bugün siz Saray’la görüşürken, aynı saatlerde bu ülkenin gençleri, muhalif siyasetçileri ve gazetecileri mahkeme kapılarında, cezaevi avlularında yaşam mücadelesi veriyor.

Ve tarihe not düşüyoruz:
Bir gün demokrasi gerçekten geldiğinde, o demokrasiye hizmet etmeyen hiçbir siyasetçinin o sofraya sandalyesi kalmayacak.