Bu kentin hafızası, bir dağın adında saklı; Spil. Şehirle kurduğu ilişkinin derinliği, yalnızca coğrafyasında değil, kültüründe, tarihinde, hatta eğitiminde gizli.
Hatırlayan var mı bilmem, bir zamanlar bu şehrin bir üniversite hayali vardı; Spil Üniversitesi.
Öğrencisi çarşıda yürürken liselilerle selamlaşırdı. Aynı kütüphanede kitap okur, aynı sokak lambasının altında şiir ezberler, gitar çalıp şarkı söylerlerdi. Manisa’nın gençleriyle üniversitenin gençleri aynı cümlede yaşardı.
1992’de bir sabah kalktık ismi Spil değil Celal Bayar olmuştu. Elbette bir devlet büyüğüne saygıdan. Ama öyle ya, bazen bir “saygı” bin yıllık bir aidiyetin üstünü örter. Bu yalnızca bir tabela değil, üniversite usulca Manisa’dan çekiliyordu. Fark etmedik. Ya da fark etsek de yüksek sesle dile getirmedik.
Malum; "uykusu derin şehir Manisa."
Bugün o öğrenciler artık Manisa’da okuyup çoğunlukla İzmir’de yaşıyor. Bu nasıl bir paradoks? Düşünün, bu şehrin üniversitesi, başka bir şehirde yaşanıyor. Otobüs seferleriyle, otostopla gidip gelinen bir diplomaya dönüştü. Üniversitemiz var ama öğrencimiz yok.
Tüm bunlar olurken kent yöneticileri ne yaptı peki?
Üniversitelere uzun süre kuşkuyla bakıldı. Eğlence mekânları kısıtlandı, ruhsatları iptal edildi ve yenilerine izin verimedi. “Öğrenci demek alkol demek, özgürlük demek, başka şeyler demek,” diye fısıltılarla dolaşıldı. Oysa üniversite biraz da tüm bunlardı. Sorgu demekti, yenilik demekti, çeşitlilikti. Ama Manisa’nın üstüne çöken tek tipleştirme gölgesi, gençleri buradan uzaklaştırdı.
Hatırlayan kaldı mı bilmem. Bir Öykü Bar’ımız vardı. Masamda henüz saçlı halimle otururken, laf aramızda yaşım da henüz tutmazken yanıma iki üniversiteli gelip imzamı istemişti: “Üniversitemizin İsmi Spil Olsun.” İmzayı isteyenler Manisalı değildi, Manisalılar çoktan kabullenmişti. Belki de mesele tam olarak buydu.
Bugün geldiğimiz yer, sadece bir üniversitenin yer değiştirmesi değil. Bu bir kültürel kopuş.
Yerel yönetim şimdi bu kopuşu onarabilir mi?
Belki. Ama bunun için üniversiteyi yalnızca bir "ekonomik canlılık" değil, bir entelektüel zenginlik olarak görmek gerekiyor. Sokaklarda öğrencinin sesi duyulmazsa, kent sadece yaşlanır.
Cumhuriyet Halk Partisi Şehzadeler Belediyesi aday adaylığım dönemimde bir hayal kurmuştum. Taç binanın yerine “Urban campus” denilen şehir içi kampüs yapısına sahip, büyük bir arazisi olmayan ama etkisi büyük, lisansüstü odaklı ya da yüksek burslu az kontenjanlı lisans veren bir üniversite. Sanat, tasarım, sosyoloji.. Finlandiya, İtalya, İspanya, Hollanda gibi bir çok ülkede hatta Amerika'da bunun çok iyi örnekleri var. Neden olmasın? Belediye başkanlarımız bu fikri belki değerlendirir.
Spil’in eteklerinden doğan bir kurum, ancak Manisa’nın ve Manisalıların kalbinde yeşerirse yeniden üniversite olur.
Manisalılar olarak kendimize soralım;
Bu üniversite bizim mi? Yoksa sadece ev sahibi mi sanıyoruz kendimizi?