15.04.2023 Cumartesi (24 Ramazan 1444 )

İslam’ın beş temel esasından birisi olan oruç ibadeti 11 ayın sultanı mübarek Ramazan ayında gerçekleştirilir. Oruç tutan Manisalılar saat kaçta sahura kalkacaklarını ve ne zaman iftar yapacaklarını sorgulamaktadır. Sahur vakti sabah güneşi doğmadan biter. İftar saati ise güneşin batışından sonra başlar.

Manisa’da Ramazan’ın yirmi dördüncü gününde oruç saat kaçta açılacak?

15 Nisan 2023 Cumartesi günü saat 19.53'te okunacak olan akşam ezanı ile birlikte Manisa'da iftar vakti başlayacak ve 11 Ayın Sultanı Ramazan ayının yirmi dördüncü gün oruçları açılacak.

Manisa’da Ramazan ayının yirmi beşinci gününde sahur vakti saat kaçta?

Ramazan’ın yirmi beşinci gününde (16 Nisan Pazar) Manisa’da sahur vakti ise saat 04.59'da.

Günün Ayeti:

“Müminler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir.” (Ahzâb, 33/23)

Günün Hadisi:

“Sadaka malı eksiltmez. Af sebebiyle Allah c.c bir kulun ancak şerefini arttırır. Bir kimse Allah için tevazu gösterirse Allah onu yükseltir” (Müslim, “Birr”, 69; Tirmizî, “Birr”, 82)

Günün Duası:

Allah’ım! Bizi bağışla. Bize merhamet eyle. Bizden razı ol. Yaptığımız iyi amelleri ve dualarımızı kabul eyle.” ( İbn Mâce, “Duâ”, 2)

Günün Makalesi:

AFFETMEK İNSANI YÜCELTİR / Mustafa AKBULUT / Köprübaşı İlçe Vaizi

Allah (c.c) Ayet-i Kerimede ”Eğer cezalandıracaksanız, size yapılan ezanın benzeri ile cezalandırın. Şayet sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır” (Nahl, 126) buyurmaktadır.

Yine Kur’an-ı Kerim’de “ Sen af yolunu tut iyiliği emret cahillerden yüz çevir” (Araf, 199.) buyurmaktadır. Bu ayet nazil olduğu zaman Peygamberimiz (a.s) kendisine vahiy getiren Cebrail (a.s) ‘e ;

- Bu nedir? diye sordu Cebrail (a.s)

– Allah Teala, sana haksızlık edeni bağışlaman, sana vermeyene vermen ve seninle ilgisini kesenlerle ilgilenmeni emrediyor, dedi. (Alusi)

- Yine Allah Teala’nın affedici olduğunu ve bu durumun Kuran’ın bir çok yerinde bahsedildiğini biliyoruz. Mesala Hicr suresi 49. ayette şöyle buyurur “ Ey Muhammed kullarıma çok bağışlayıcı ve pek esirgeyici olduğumu haber ver”.

Peygamberimiz (a.s) Müslim’deki Ebu Hureyre’den (r.a) bir rivayette “Sadaka malı eksiltmez. Af sebebiyle Allah c.c bir kulun ancak şerefini arttırır. Bir kimse Allah için tevazu gösterirse Allah onu yükseltir” buyurmuştur. Burada, bilinenlerin dışında benim dikkat çekmek istediğim şey şudur ki; Allah (c.c) sosyal ve toplumsal bütünlüğümüze ne kadar önem vermektedir ki, kul hakkıyla alakalı bir meselede birbirlerini affeden müminlere uğradığı haksızlık veya kaybını maddi ya da manevi olarak katından bir ihsan ile telafi edeceğini vadediyor. Ali İmran suresi 134. ayette ”muttaki kulların sıfatlarından bahisle “Kin ve nefretini bastırıp tutabilen,insanlara karşı affedici olan müminler” demekte ve ”Allah muhsin kulları sever” buyurmaktadır. Bu ayette Allah (c.c) müttaki, muhsin ve Allahın sevgili kulu olma özelliklerini, kin ve nefretini bastırıp sabredebilen, insanları affedebilen kişilerle ilişkilendirmiştir. Bu vasıflara haiz olabilen bir kulun yeri şüphesiz cennettir.

Affedici olma sosyal kargaşanın önünde bir engeldir, bireylerin varlığını sürdürmesi toplumsal varlığa dayanır, herkes hakkını kendi imkanlarıyla almaya kalksa toplumda ardı arkası kesilmeyen huzursuzluklar ve fesat hakim olur. Halbuki Allah (c.c) birliği, kardeşliği ve toplumsal bütünlüğü müminlere farz kılmıştır ve bunun önünde engel olabilecek şeyleri yasaklamıştır.

İslam’ın genel ilkelerinden birisi de “Zarar vermek de, zarara zararla karşılık vermek de yoktur” külli kaidesidir. Burada şöyle bir şey akla gelebilir; Yapan yaptığıyla mı kalacak? Asla öyle bir şey söz konusu olamaz. Ancak affeden fazlasıyla hakkını Allah (c.c) katında aldığı gibi zalimde ya bu dünyada yada Ahirette yaptığının karşılığını çekecek veya kendisini düzeltip tevbe ederek Allahın affına mazhar olacaktır.

İbn-i Abbas’ın naklettiğine göre, Resulullah (s.a) Muaz bin Cebel’i Yemene gönderirken şöyle buyurmuştur”: “Mazlumun bedduasından sakın. Çünkü onunla Allah (c.c) arasında perde yoktur.” ( Buhari, Zekat)

perde yoktur.” ( Buhari, Zekat) Kulun affetmesine sebep olabilecek en itici güç elbette ahiret inancıdır. Mümin kul ,bu hayatta yapılan her türlü haksızlığın ahirette en ince ayrıntısıyla ortaya çıkacağı, tüm sırların üzerinden perdenin kaldırılacağı ve herkese razı olacağı şekilde hakkının verileceği, zalimlerin, hakimlerin hakiminin huzurunda yargılanacağı bilinciyle hem zulme bulaşmaktan sakınır hem de uğradığı haksızlığın telafi edileceği bilinciyle sabreder. Dilerse affeder Allah’tan mükafatını alır, dilerse affetmez ahirette hesap gününde hakkını alır. Zalim de cezasını çeker. Müjdeler olsun o affedici olanlara ki onlar ecirlerini katlarlar.

Bu konu ile alakalı olarak; kelam alimleri kötülük problemini sonuçları itibariyle ve hikmet kavramı çerçevesinde değerlendirirler. Onlara felakete veya zulme maruz kalan kul sabretmeyi öğrenecek nefsi kemale ererken ya bu dünyada ya da ahiret yurdunda uğradığı zulmün ve gösterdiği sabrın mükafatını fazlasıyla alacaktır. Sevgili peygamberimiz öyle buyurmuş; “Müminin hali ne hoştur! Her hali kendisi için hayırdır ve bu durum yalnız mümine mahsustur. Başına güzel bir iş geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir sıkıntı geldiğinde ise sabreder; bu da onun için hayır olur” demiştir.

Affetmek kişinin belli haklarından vazgeçmesidir. Biz buna “kul hakkı” diyoruz. Birinin canına ve malına zarar vermek,şeref ve haysiyetini lekelemek, şakayla da olsa üzmek ve korkutmak, aldatmak, lüzumsuz yere vaktini almak gibi hususlar hep kul hakkını ihlal etmektir. Sevgili peygamberimiz şöyle buyurur ”Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı,namusu veya malıyla ilgili bir zulüm varsa altın ve gümüşün bulunmayacağı kıyamet günü gelmeden evvel o kimseyle helalleşsin”buyurmuştur.( Buhari, Mezalim) Bu hadisi şeriften anlıyoruz ki; Hakkını helal eden kişi aynı zamanda affetmiş ve karşılığını Allah’dan bekliyor demektir.

Kıymetli okuyucular burada dikkat edilmesi gereken ince nokta şudur; Bir kişiden helallik alınacak, af istenecekse öncelikli olarak devam eden bir zulüm olmaması, yani hala o kişinin hakkına tecavüz ediliyor olmaması gerekmektedir. İkinci olarak pişman olup Allah’a tevbe edilmeli ve tekrar kimsenin hakkına girilmemesi gerekir. Son olarak da helallik alacağı kişinin uğradığı maddi kaybı mümkün olduğunca tazmin etmesi gerekir. Eğer hak kaybı telafi edilemiyor ve buna imkan yoksa kişi buna rağmen affedip helallik veriyorsa işte sonunda ecri cemil olan affedicilik odur.

Rabbim bizleri affetmeyi bilen kullarından eylesin.

Günün Fetvası:

Vesvese sebebiyle zihne gelen kötü sözlerden dolayı insan günahkâr olur mu?

Şeytanın insanı küfre sürükleme yollarından biri de onu şüphe ve tereddüde sürükleyebilecek sorulardır. Bunlar şüphesiz şeytanın vesvesesi ile meydana gelmektedir. Bu soruların en tehlikelisini Allah Resûlü şöyle haber vermiştir: “Şeytan sizden birinize gelerek ‘filan ve filan şeyi kim yarattı?’ der. O kişi ‘Allah yarattı’ deyince peki, ‘Allah’ı kim yarattı?’ der. İş bu dereceye varınca o kimse hemen Allah’a sığınsın ve o düşünceden uzaklaşsın!” (Buhârî, Bed’ü’l-halk, 11) Bazı rivayetlerde “Allah’a iman ettim, desin!” (Müslim, Îmân, 212) ilavesi de vardır.

Bu itibarla kuruntulu kişilerin, içlerinden bir sesin fısıldadığını söyledikleri küfür vb. ifadeleri vesvese kapsamında olup sahiplerinin imanlarına ve dinlerine zarar vermez. Zira Allah, kullarını güçleri ile orantılı olarak sorumlu tutmuştur. Hz. Peygamber “Allah Tealâ, içlerinden geçen fena şeylerle amel etmedikçe veya onu konuşmadıkça, o şey yüzünden ümmetimi hesaba çekmeyecektir.” (Buhârî, Talâk,11) buyurmuştur.

Manisa'da  sağanak alarmı! Önleminizi alın! Manisa'da sağanak alarmı! Önleminizi alın!

Kıssadan Hisse:

Eşe Saygı

Hz. Ömer (r.a.) döneminde bir kişi hanımını şikâyet etmek için onun evine gider. Eve gelip tam kapıyı vuracağı an eşi Ümmü Külsûm’ün (r.anhâ) halifeye karşı sert konuştuğunu ama onun cevap vermediğini duyar… Hemen geri dönmeye niyetlenir…

- Ben de hanımımı şikâyet etmeye geldim oysaki o benden daha çok söz işitmesine rağmen sabrediyor, der.

Bu sırada Hz. Ömer (r.a.) evinden çıkar ve adamı görür:

- Dur, niçin gelmiştin? diye sorar.

- Ey müminlerin emiri! Hanımımı şikâyet etmeye gelmiştim ama aynı hali sizin de başınızda görünce dönmeye karar verdim, der.

- Bunun üzerine, hanımımı, üzerimdeki şu hakları sebebiyle af ederim, der

Hz. Ömer (r.a.).

1- Nefsimi onunla haramlardan korurum,

2- Cehennem ile benim aramda perdedir,

3- Evimin bekçisidir,

4- Çamaşırlarımı yıkar,

5- Ekmeğimi yapar, yemeğimi pişirir. İşte eşimin bu hakları benim ona karşı saygılı davranmamı gerektirir.

SÖZLÜK:

Edille-i Şer'iyye

“Yol gösteren, doğru yola ve sonuca götüren” demek olan delil, dinin anlaşılmasında vesile; duyularla algılanmayanların bilinmesini sağlayan vasıtadır. Şer‘î delil ile dinî hükümlerin elde edildiği tafsîlî ve icmâlî deliller anlaşılır. Tafsîlî (cüz’î deliller), meselâ domuz etinin, kendiliğinden ölen hayvanın etinin haramlığını bildiren (Mâide, 5/3) ayetler, ortak ve komşunun şüf‘a hakkından söz eden hadisler (Buhârî, Şüf’a, 1) gibi, özel bir meseleyle ilgili delillerdir.

İcmâlî deliller, dinî hükümlerin genel kaynaklarıdır. Bunlar, “edille-i erbaa” veya “edilletü’lahkâm” denilen kitap, sünnet, icmâ ve kıyastır. Sahâbe sözü, istihsan, istislâh gibi diğer icmâlî deliller bu dört ana delilin kapsamına dahil edilir. Söz konusu dört delil, bir bakıma bütün şer‘î delilleri temsil eder ve bütün şer‘î hükümlerin kaynağını oluşturmaktadır.

Bir konuda dinî delilin ortaya konması özellikle fıkıh alanında uzmanlık gerektirmektedir. Bu konuda yeterli bilgiye sahip olmayanların dini hükümler konusunda söz söylemesi, fetva vermesi uygun değildir.

HER CÜZDEN 3 MESAJ:

24 CÜZ Yirmi dördüncü cüzde öne çıkan üç mesaj :

1. İYİ VE KÖTÜ

Zümer suresinin son tarafında farklılıklar anlatılmaya devam etmektedir. Kizb (yalan) ile sıdk (doğruluk), zulüm ile adalet ve cehennem ile cennet.. ve sure hamd ile tamamlanmaktadır (Zümer, 39/23-75).

2. PEYGAMBERE DESTEK OLAN CESUR MÜMİN

Mümin suresinde ise kitapla mücadele edenler anlatılıp (Mü’min, 40/4-15), ahirette hüküm sahibinin Allah olduğu açıklanmakta (Mü’min, 40/16-22); bu tevhid ve şirk mücadelesinin tarihin her döneminde olduğu belirtilip konu Hz. Musa ve ona kurulan tuzak üzerinden anlatılmaya devam edilmektedir ve ona yardım eden cesur bir müminin çalışmaları aktarılmaktadır (Mü’min, 40/23-44).

3. AKIBET FARKLI OLACAKTIR

Sonra gelen Fussilet suresinde ise; “Bu kitapta size Allah, kâinat ve insan hakkında bilgiler verildi.” denilerek inkârcıların/kâfirlerin sonu olan azap ile iman edip salih amel işleyenlerin karşılaşacakları mükâfatlar anlatılmakta, bu iki şey arasındaki farkın fark edilmesi gerektiği bildirilmektedir (Fussilet, 41/13-40).