13.04.2023 Perşembe (22 Ramazan 1444 )

İslam’ın beş temel esasından birisi olan oruç ibadeti 11 ayın sultanı mübarek Ramazan ayında gerçekleştirilir. Oruç tutan Manisalılar saat kaçta sahura kalkacaklarını ve ne zaman iftar yapacaklarını sorgulamaktadır. Sahur vakti sabah güneşi doğmadan biter. İftar saati ise güneşin batışından sonra başlar.

Manisa’da Ramazan’ın Yirmi ikinci gününde Oruç Saat Kaçta Açılacak?

13 Nisan 2023 Perşembe günü saat 19.51'de okunacak olan akşam ezanı ile birlikte Manisa'da iftar vakti başlayacak ve 11 Ayın Sultanı Ramazan ayının yirmi ikinci gün oruçları açılacak.

Manisa’da Ramazan ayının yirmi üçüncü gününde sahur vakti saat kaçta?

Ramazan’ın yirmi üçüncü gününde (14 Nisan Cuma) Manisa’da sahur vakti ise saat 05.03'te.

Günün Ayeti:

“İman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapan ve rablerine gönül huzuruyla teslim olanlara gelince, işte onlar cennetliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.” (Hûd, 11/23)

Günün Hadisi:

“Akıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. Âciz kişi ise nefsini heva hevesine tâbi kılan, sonrasında da Allah’tan dileklerde bulunup duran ve bunu yeterli görendir.” (Tirmizî, Kıyâmet, 25)

Günün Duası:

“Allah’ım! Günahlarımı, bilmeden ve haddimi aşarak işlediğim kusurlarımı, benden daha iyi bildiğin bütün suçlarımı bağışla! Allah’ım! Ciddi veya şaka olarak yaptığım yanlışları, hataen ve kasten işlediğim günahlarımı affeyle! Bütün bu kusurların bende bulunduğunu itiraf ederim. Allah’ım! Şimdiye kadar yaptığım, bundan sonra yapacağım, gizlediğim ve açığa vurduğum, ölçüsüz bir şekilde işlediğim ve benden daha iyi bildiğin günahlarımı affeyle! Öne geçiren de sen, geride bırakan da sensin. Senin gücün her şeye yeter.” (Buhârî, Daavât, 60)

Günün Makalesi:

İnsanın Varoluş Gayesi / Muharrem DEMİR / Demirci İlçe Vaizi

Yaratılış, asırlardır insanoğlunun merakını cezbeden konulardan biridir. Nitekim Yemenliler de aynı merak duygusuyla, yeni kabul ettikleri dinin rehberi olarak Peygamberimize ilk önce bu konu hakkında soru yöneltmişlerdi. İnsanın bu kadar mahlûkat içerisindeki yerinin ve değerinin ne olduğu, kendi varlığını anlamlandırabilmesi için her zaman önemli bir soru olmuştur. Bunun cevabı ise en güzel şekilde Kur’ân-ı Kerîm’deki yaratılışla ilgili âyetlerde verilmektedir. Kur’an, yaratılış olgusunun ayrıntılarını vermekten ziyade inananları, yaratılışın amacı ve gayesi hakkında düşünmeye sevk etmektedir. Nitekim Kur’an, “Yeryüzünde dolaşın da Allah başlangıçta nasıl yaratmış bir bakın.” ikazıyla insanın, sahip olduğu akıl ve duyu gibi melekelerle, buna dair bir fikir edinebileceğini ima etmektedir. Buna göre kâinattaki her şey, yaratılanların çoğuna üstün kılınan insan için yaratılmıştır.

Kur’an’ın yaratılışla ilgili olarak insana sunduğu bilgiler, Allah’ın sonsuz kudretinin en belirgin tezahürlerindendir. Yaratılışın sırlı ve dehşetli hikâyesinin peşine takılmak, insanın Rabbi karşısındaki aczini ikrar etmesi olduğu kadar, rubûbiyet ve ulûhiyet nurunun ne denli sonsuz ve inançsızların ağızları ile söndüremeyecekleri kadar muhteşem olduğunun da kabulüdür. Soğuktan korunmak için elbiselere bürünen, sıcaktan bunalan, hastalıklar karşısında güçten düşüveren insan, kendisi ile ilgili pek çok şeyi kontrol edemezken, bütün arz sırlı bir biçimde Allah’ın kudretine boyun eğmekte; gökyüzündeki bulutlar, engin mavilikleri ile ufka doğru uzanıp giden denizler hep onun koyduğu kanunlar çerçevesinde varlıklarını sürdürmekte; güneş ve ay belli bir döngüye tâbi olarak itaat edilecek yegâne kudrete lisan-ı hâl ile işaret etmektedir. Karmaşık olduğu kadar ahenkli bir nizamın, bilimle çözümlemeye çalıştığımız, üzerine teoriler kurduğumuz kâinatın ve canlıların yaratılışına dair bu efsunlu hikâye merak duygumuzun en gözde konusu olmaya devam etmektedir.

Yaratılış hikâyesi içinde en sancılı olan kuşkusuz insanın hikâyesidir. Allah Âdem’i yaratıp şekil verdikten sonra meleklere, “Âdem’e secde edin!” diye emretmiş, İblis’in dışındakiler onun önünde saygı ile eğilmişlerdi. Ama İblis secde edenlerden olmadı. Yüce Allah, İblis’e “Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan neydi? diye sormuştu da (İblis); "Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten, onu çamurdan yarattın." demişti.”

Yaratılış, her şeyin hangi amaç ve gaye ile yaratıldığına dair kâinatın sırrı üzerinde insanı düşünmeye sevk eden ve onun bu sırra bir kapı aralamasını sağlayan önemli bir konudur. Nitekim Yüce Allah Kur’ân-ı Kerîm’de kullarını, mahlûkat üzerinde sıkça düşünmeye sevk etmektedir: “Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri ardından gidip gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah’ın gökten indirip de ölü hâldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için (Allah’ın varlığını ve birliğini ispatlayan) birçok deliller vardır.”

Allah’a iman eden bir kimse için ise, yaratılışın mahiyetinden çok gayesi önem arz etmektedir. Zira bir ölçü ve dengeye göre yaratılan her şey insana eşsiz ve mükemmel bir yaratıcı olan Allah’ın varlığını ispat etmektedir. Şüphesiz, “Yaratmak da emretmek de O’na mahsustur.” Allah Resûlü’nün yaratılışla ilgili sözlerini bu çerçevede düşünmek gerekmektedir.

Bu bağlamda Allah’a iman, kişinin hayatına anlam katan, yaşam tarzını belirleyen, fikir ve kararlarına yön veren en güçlü sâiktir. Allah inancı sadece kişi ile Allah arasında var olan gizli bir bağdan ibaret değildir. O, insanın Yüce Yaratıcı’yla olan bağında belirleyici olmakla beraber kendisiyle, ailesiyle, toplumla ve bütün varlık âlemiyle münasebetlerini de düzenleyen bir olgudur.

Allah"a iman, kişinin dünyada yaratılış gayesine uygun bir yaşantı sürmesini sağladığı gibi, onu âhirette de Rahmân"ın rahmetine ulaştırır. Bundan dolayı Allah Resûlü, “Kim, Allah"tan başka ilâh olmadığına, Muhammed"in Allah"ın kulu ve Resûlü olduğuna iman ederse o kişi için cennetin sekiz kapısı açılır, onların hangisinden dilerse ondan girer.” buyurmuştur.

Günün Fetvası:

Büyükşehir, gazileri unutmadı Büyükşehir, gazileri unutmadı

Fidye ile fitre arasındaki fark nedir? Fidye ile ilgili hükümler nelerdir?

Fitre, Ramazan orucunu tutup bayrama ulaşmanın bir şükrü olarak, zengin olan bir Müslümanın, ihtiyaç sahibi kimselere vermesi vacip olan bir sadakadır.

Fidye ise, Ramazan’da elinde olmayan nedenlerden oruç tutamayan (hastalığı olan veya yaşlılıktan dolayı vb) kişilerin tutamadığı oruçlara karşılık verdiği paradır. Oruç kefareti olarak da bilinir.

Fidye, fitre miktarı kadar olduğuna göre ramazan ayı kaç gün sürüyorsa ona göre bir hesaplama yapılır. 2023 yılı ramazan ayı 29 gün olduğundan oruç tutamayanların bir veya birkaç fakire 2030 TL vermeleri lazımdır.

Yaşlılık ve hastalık gibi sebeplerden oruç tutamayan kişiler fidye vermekle sorumlu iken oruç tutmaya gücü yettiği hâlde tutmayan veya geçici bir sebeple tutamayan kimseler hakkında fidye hükmü yoktur.

Senenin hiçbir mevsiminde oruç tutamayacak kadar yaşlı kimselerle iyileşme umudu olmayan hastalar, maddî durumları uygunsa Ramazan’ın her bir günü için bir fakire fidye (yani bir fitre) vermeleri gerekir. Fidye verecek maddi gücü olmayanlar ise dinen sorumlu olmazlar

Kıssa:

Evinde otursaydın o hediye sana gelir mi?

Ebû Humeyd es-Sâidî isimli sahâbînin aktardığı şu olaydır: Resûlullah (s.a.s.) birini Ezd kabilesine vali (zekât toplama görevlisi) olarak göndermişti. Adam döndüğünde elindekinin bir kısmını kendinde bıraktı ve Hz. Peygamber’e “Şu sizin (hazinenizin) malıdır; şu da hediye olarak bana verilendir” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, “Eğer dürüst biriysen söyle bakalım; babanın ananın evinde otursaydın o hediye yine de sana gelir miydi?” dedi. Sonra (halka) şu konuşmayı yaptı: “Görüyorum ki, birine tahsildarlık işi verdiğimde dönüp bana ‘Şu sizin (hazinenizin) malıdır; şu da hediye olarak bana verilendir’ diyor. Oysa adam anasının evinde otursaydı o hediye kendisine gelecek miydi? Hayatım elinde olan Allah’a yemin ederim ki, biriniz hakkı olmayan bir şeyi alırsa kıyamet gününde mutlaka onun günahını sırtına yüklenmiş olarak Allah’ın huzuruna gelecektir. Sakın o gün hiçbiriniz Allah’ın huzuruna sırtına homurdanan bir deve, böğüren bir sığır yüklenmiş olarak gelmesin!” Sonra ellerini göğe kaldırıp “Duyurma vazifemi yaptım mı Allah’ım?” dedi. (Abdürrezzak, elMusannef, IV, 53)

SÖZLÜK:

Esma-i Hüsna:

Allah’ın en güzel isimleri anlamında kullanılmaktadır. Yüce Rabbimiz “En güzel isimler Allah’ındır. O hâlde O’na o güzel isimlerle dua edin!” (A’râf, 7/180) buyurmaktadır.

Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.): “Allah’ın 99 ismi vardır, yüzden bir eksik. Kim bunları sayıp benimserse cennete girer.” (Buhârî, Tevhid,12; Müslim, Zikir, 5) buyurmuştur. Hadiste geçen “ihsa” kelimesi, esma-i hüsnayı tanıyıp manalarını anlamak, doğru bir Allah tasavvuru ve inancı gereği “ruhi yetkinlik kaydetmek” diye yorumlanır.

Esma-i hüsna, el-Cebbar gibi Allah’ın zatını niteleyen zati isimler, el-Muhyî gibi kâinatla ilgisini belirten kevni isimler ile el-Halim gibi insanla ilgili olan isimlerden oluşur.

Allah Tealâ hakkında yücelik ifade eden esma-i hüsna, kulların gönüllerinde saygı hissi uyandırır, huzur ve sükûn verir, lütuf ve rahmet ümidi telkin eder. Allah için vacip, caiz ve mümteni olan sıfatları içermesi sebebiyle O’nu tanıma hakkında bilgi ve bilinç kazandırır.

HER CÜZDEN 3 MESAJ:

22. CÜZ Yirmi ikinci cüzde öne çıkan üç mesaj:

1. SORUMLULUKLAR

Ahzab suresinin son tarafında müminlere bazı uyarılar bulunmakta, sorumluluklar hatırlatılmakta ve sure; dağların kabul etmediği ağır yükü/sorumluluğu insanın kabul ettiğini beyan ile tamamlanmaktadır (Ahzâb, 33/37-73).

2. ALLAH’IN NİMETLERİ

Sonra gelen Sebe ve Fatır sureleri hamd ile başlamakta ve sanki birbirlerinin tamamlayıcısı olduğu mesajı verilmektedir. Sebe suresinde Allah’ın nimetleri sayılmakta, en büyük nimetin risalet (peygamberin/kitabın gönderilmesi) olduğu açıklanmakta, bu büyük nimeti inkâr edenlerin ahirette cezalandırılacakları uyarısı ile sure tamamlanmaktadır (Sebe’, 34/1-54).

Bunu takip eden Fatır suresinde de Allah’ın nimetleri anlatılmaya devam etmekte, ancak şeytan ve dünya nimetlerinin aldatıcı olduğuna dikkat çekilip Allah’ın yarattığı varlıklar hatırlatılmakta ve asıl nimet sahibinin unutulmaması gerektiği açıklanmaktadır (Fâtır, 35/144).

Fatır suresi; “Yaptığınız yanlışlar/günahlar sebebiyle Allah hemen azap gönderseydi, yeryüzünde kimse kalmazdı, ancak hesap belli bir süreye kadar tehir edilmektedir.” dikkat edin uyarısı ile tamamlanmaktadır (Fâtır, 35/45).

3. TEVHİD VE KULLUK

Bu cüzde Yasin suresinin baş tarafı da bulunmaktadır. Yasin suresinde 3 temel mesajı vardır: Allah’ın uyarılarına kulak verin, peygamberi destekleyin ve ahiret hayatını unutmayın.

Surenin baş tarafında tevhid’e giden yolun risalet ve ahiret inancından geçtiği hatırlatılmakta (Yâsîn, 36/1-12), sonra örnekler üzerinden peygamberi destekleyenler ve peygamber karşıtlarının sonları/akıbetleri açıklanmaktadır (Yâsîn, 36/13-32). Daha sonra yeryüzünde Allah’ın kevnî ayetlerine, kainattaki kozmos’a (düzen ve yüksek sisteme) dikkat çekilmekte ve insanın bu gerçekleri tefekkür edip sadece Allah’a kul olması gerektiği mesajı verilmektedir (Yâsîn, 36/33-47).