2018’de Ali Ekber Yıldırım.

Sormuş?

Yediğimiz peynirde süt var mı diye…

2018’den günümüze,

süt, peynir, tereyağı, yoğurt, et konusunda yanlış politikalar ve teşvikler bu günkü,

Tüketicilerin güvenli-güvensiz hayvansal ürünlere ulaşamadığı, sektördeki kişilerinde sürdüremediği bir sektör oluştu.

2018’de ne yazmışız?

Gelelim konuya…

Konu çok tehlikeli görünüyor.

İlgili bakanımız kırmızı etin fiyatını düşürmeye odaklanınca ithalatla bu sorunun çözmeye çalıştı.  Doğal olarak başarılı olunamadı.

Daha büyük bir sorun oluştu.

Çiğ süt gıda enflasyonunun bir numarası oldu.

Çiğ süt ithalatı konuşulmaya başlandı.

Sorun şöyle gelişmiş.

Eskiden, süt ineği olarak bilinen Holstain ırkı inekler ithal ediyorduk ülke olarak.

Et verimi yüksek değil bu ırkın.

Et fiyatları artmaya başlayınca.

Et ve süt ırkı olarak bilinen, Simental ırkını ithal eder olduk.

2010 yılın da,

25014 baş damızlık inek ithal etmişiz. Bunların sadece 134 başı Simental gerisi Holstain ırkı.

2016 yılın da ise.

70442 baş damızlık ithal ediyoruz.

Bunun 44087 başı Simantal.

Bu tercihin temel nedeni et ihtiyacı nı karşılamak ve et fiyatının yükselişini durdurmak olarak görülüyor.

İthal edilen Simental ineklerde ırkının en kötüleri olunca.

Ette de, çiğ sütte de sıkıntı doğdu.

Işi, hayvancılık ve çiğ süt üretimi olmayan, devletten aldığı düşük faizli kredi ve hibeler yüzünden, et ve süt üretim 'ine giren yatırımcı.

Yüksek et fiyatını fırsata çevirdi, süt ineklerin mezbahaya sattı.

Bu boşluğu dolduracak.

İşi et ve çiğ süt üretimi olan kooperatifler ve üreticilerden oluşan güçlü bir organizasyon olmayınca yaşadığımız durum ortaya çıktı.

Pahalı et ve yeterli olmayan çiğ süt problemini yarattı.

İthalata dayalı bu anlayışla, koperatifler desteksiz kendi haline bırakılmış.

Çiğ süte verilen destek yarıya indirilmiş.

İşi hayvancılık olmayan yandaşı sisteme monte edilmiş.

Yerli ırkların ve meraların ıslahı Iskalanmış olmasının sonucu olarak çok pahalı et, kıt çiğ süt sonucunu doğurmuş.

Sonuç…

Her şeyi sahte bir süreci yaşıyoruz.

İneği olmayan Singapur'dan sıfır gümrük vergisiyle inek ithal ederken, içinde süt olmayan peynir üretir olduk.

Trans yağlı 20 ton margarin.

25 ton inşaata, kemik unu ve geri toplanmış bir miktar peynir ve bol miktarda tuz.

Al sana 45 ton peynir.

En markasından.

Bu hileyi yapanlar en meşhur bölge peyniri taklit ediyorlarmış.

Düşünün 45 ton peynir için 500 ton çiğ süte ihtiyaç var.

Düzgün üretim yapanlarda rekabet edemez hale geliyor.

Tüketen bizler de, peynir yerine margarin - nişasta -kemik unu -tuz yiyoruz.

Bu hileyi yapanların bu üretimi hangi şartlarda yaptığı da malumunuzdur.

Bu sahtekarların ürününü de fasfood, pide üretimi yapanlar ve ağırlıklı olarak dar gelirliler tüketiyor. 

Pideciler ve dar gelirli hane halkı sırada afiyet olsun.

Sonra soruyoruz.

Avrupa’da sindirim yolu kanser oranı hızı düşerken, bizde niye katlanıyor.

Mısır şurubu belası yanında, şimdi de bu bela var.

SETBIR (süt,et gıda san bir)yönetim kurulu üyesi, Celal TORUN yetkilileri uyarıyor. Bu konu ile ilgili peynirde bu hile (tahşiş) önlenmezse çiğ süt üreticilerin sonu olur diyor.

Torun yaşadığı ilçede 100 bin nüfuslu yerleşimde 1 ayda 50 tonu peynir olmayan peynirin tüketildiğini söylüyor.

Halk sağlığı için bu boyutta büyük tehtit…

Gıda açısından kendine yeterli bir ülke olmaktan çıktık.

Her şeyi yetersiz -denetimsiz ve hileli bir ülke olduk.

Afiyet olsun.