Kıssadan hisse…
Bir pasta var.
İki kişi Beraber üretmiş.
Paylaşım zamanı.
Pasta bıçağı birinin elinde.
Adil olarak nasıl paylaşılır?
Hakkaniyet nasıl oluşur?
Bıçağı elinde tutan, pastayı istediği gibi kesme özgürlüğüne sahipken, karşıdaki hangi parçayı alacağı konusunda, özgür olursa.
Bu durumda, kesici, otomatikman iki eşit parçaya ayırmaya çalışır.
Şimdi, paydaşları 3’e çıkaralım.
Bıçağı elinde tutan pastayı istediği gibi kesme özgürlüğüne sahip olsun. Diğer ikisinin de istediğini alma özgürlüğüne sahipse.
Gücü, yani bıçağı elinde bulunduran yüzde 50, yüzde 25, yüzde 25 parçalara ayırır mı?
Ayıramaz.
Pastayı eşit ve adil bölmek zorunda hisseder.
Bunun adı demokrasilerde güçler ayrılığıdır.
Şeffaflıktır.
Hesap verebilirliktir.
Pasta hammaddesini hazırlayan,
Paylaşılacak pastayı yapan
Bıçağı, yani gücü elinde bulunduran, pastanın ne kadarını kendine ve yandaşa ayıracağını, ne kadarını kime vereceğini belirliyorsa, diğer paydaşların söz hakkı kalmamışsa, güçler ayrılığı bitmiş, demokrasi askıya alınmış, hesap verirlik yok olmuştur.
Bunun adı tek adam rejimidir.
Mutlakıyettir.
Diktatörlüktür.
Bizim gibi ülkelerde, gelir dağılımının bozulmasının, kaynakların doğru kullanılmamasının, eğitimin çökmesinin, verimliliğin düşük olmasının, insan haklarının ayaklar altına alınmasının, çevreye duyarsızlığın gibi sorunların temel nedeni iktidarı ele geçiren siyasilerin ve bürokratların, güçler ayrılığına dayalı, demokratik hukuk devletini kurma konusundaki isteksizlikleridir.
Dirençleridir.
Buna, demokratik taleplerle karşı çıkılmalı.
Yerel yönetimlerde de güçler ayrılığı işlemez görünüyor olsa da liyakatlı, eğitimli ve deneyimli kadrolarla tesis edilecek, şeffaf ve hesap verebilir bir yönetim anlayışıyla, kente doğan zenginliğin yaşanabilir kent tesisinde ve kent halkının yaşam standardının yükseltilmesinde kullanılabilir.
Böylece şehirde yaratılan zenginlik, kent yönetimini elinde bulunduranların zenginlik aracı olmaktan çıkar.
Kentlinin refahı için harcanır.
Bunun olması için, yönetilenlerin örgütlü ve istekli olması gerekir.
Yoksa ne olduğunu, yaşayarak görüyoruz.