Albert Einstein hakkında sayısız kitap yazıldı, birçok film çevrildi. Bu bilim dünyasının gördüğü en büyük dahilerden biri hakkında çok fazla bilgiye sahibiz. Fakat bu bilgiler genellikle onun bilimsel kariyerinin başladığı ve Görelilik Kuramı’nı 190
Albert Einstein hakkında sayısız kitap yazıldı, birçok film çevrildi. Bu bilim dünyasının gördüğü en büyük dahilerden biri hakkında çok fazla bilgiye sahibiz. Fakat bu bilgiler genellikle onun bilimsel kariyerinin başladığı ve Görelilik Kuramı’nı 1905’de yayınlayıp bir çığır açtığı ve ünlendiği zamandan sonraya ait. Görelilik kuramını yayınladığında Einstein 26 yaşındaydı. Fizik dünyasında kabul edilmiş görüşlerimizi sonsuza kadar değiştiren bu yıldan önce onun özellikle zihinsel dünyası ile ilgili çok yüzeysel bilgilere sahibiz. Daha doğrusu sahiptik…
20 yıl kadar önce Einstein’in son yıllarında çalıştığı Princeton Üniversitesi tarafından yayınlanan, geçen yıl da dilimize çevrilerek ülkemizde Alfa yayınları tarafından ilgimize sunulan “Albert Einstein & Mileva Maric- Aşk Mektupları” kitabı, bilim adamının 1897-1903 arasındaki hem özel yaşamına hem bilimsel ve zihinsel etkinliklerine ışık tutuyor. Kitapta yer alan 54 mektup Einstein’ın duygusal dünyasını yansıttığı kadar aynı okulda birlikte okuduğu Mileva ile paylaştığı fikirlerini de içeriyor.
1896’da Albert Einstein 17 yaşında, İsviçre Federal Politeknik Okulu’nda okuyan bir gençtir ve sınıftaki tek kız öğrenci Mileva’ya giderek artan bir ilgi duyar. 1897’de mektuplaşmaya başlarlar ve evliliklerinin ilk yılı 1903’e kadar yazışırlar. 10 yıl evli kalırlar.
Genç Albert’in duygusal anlamda en büyük isteği, bir mektubunda Mileva’ya dediği gibi “kendisine eşit, kendisi kadar güçlü ve bağımsız” biridir. Önce resmi bir dille yazılan mektuplar aşkın oluşmasıyla tutkulu bir hal alır. Mektupları yazan âşık kişi bir şair veya edebiyatçı ya da siyasetçi değil bilim dünyasının bütün taşlarını yerinden oynatan Einstein olunca tabi, çok daha fazla ilgi çekici oluyor. “Tatlı küçüğüm”, “canım sevgilim”, “sevgili kediciğim”, “tombişim” diye başlayan mektupları bir gülümseme ile okurken birden bilimsel konulardan bahsedilip anlamını bilmediğiniz sözcüklerle karşılaşınca da duralıyorsunuz.
Bir yandan;
“Seni çok sevdiğim, sen de çok uzakta olduğundan sana küçük bir öpücük veremediğim ve senin de beni benim seni sevdiğim kadar sevip sevmediğini sormak için bu mektubu yazıyorum”
Satırlarını okurken birden;
“Şu ilginç soruyu araştırıyorum: Elektrik enerjisinin boşluktaki ışınımı sinüzoidal alternatif akımda nasıl ortaya çıkar? Salınım sıklığı fonksiyonu olarak üretilen dalgaların genişliğine ilişkin olarak….”
Cümlelerine rastlıyorsunuz!
Bir mektubunda;
“Sevgili cadımdan bir mektup almayı çok istiyorum. Sana nasıl deli gibi âşık olduğumu şimdi anlıyorum.”
Derken, başka bir mektubunda;
“İtalya’ya dönerken aklıma ilginç bir fikir geldi. Katılarda ve sıvılarda ısının gizil kinetik enerjisinin elektriksel rezonatör olarak düşünülmesi bence imkansız değil.”
Diyerek kendisini bilimsel olarak da anlayan bir sevgilinin varlığının mutluluğunu görüyorsunuz. Ve şöyle düşünüyorsunuz, aşk öylesine evrensel, öylesine insanın öz, çevresel etkilerden arınmış, temel bir duygusu ki, Einstein da olsanız, Karacaoğlan da olsanız ruhunuzu aynı etkiyle kuşatabiliyor.
Tabi iki âşık insanın, entelektüel anlamda da birbirine çok yakın olmasının bir avantaj olduğu konusunda Einstein’ın ailesi oğullarıyla aynı fikirde değil. Özellikle annesi!
Baştan beri bu ilişkiye karşı çıkıyorlar. Annesi bir gün “ne olacak senin bu sevgilin?” tarzında bir şey sorunca Einstein “karım olacak” diyor ve annesi kendisini yatağa atarak ağlama nöbeti geçiriyor. Sonra da oğluna şöyle diyor:
“Tıpkı senin gibi, o da bir kitap ama senin bir karın olması lazım.”
Sonuçta evleniyorlar ve 10 yıl kalıyorlar sadece…
Sadece aşk ve bilimsel konularla ilgili değil, genç dahinin birçok konudaki fikirlerini, dünyaya, hayata bakışıyla ilgili ipuçlarını öğrenmek isteyenlerin ve benim gibi biyografilere merakı olanların bu kitabı okumalarını öneriyorum. Tabi bir de Einstein’ın kendi çizdiği ayak eskizini de görebilirsiniz böylece. Çünkü bir mektubunda Einstein Mileva’ya kendi çizdiği ayak eskizini gönderiyor!
“Nihayet sana yollamayı hep unuttuğum dev ayakçığımın eskizini gönderiyorum. Büyük bir hayal gücüne sahipsin, astronomik mesafelere aşinasın, bu nedenle sanırım yandaki sanat eseri yeterli olacak.”
*Albert Einstein & Mileva Maric- Aşk Mektupları. Alfa Bilim Yayınları. Çeviri: Nursel Yıldız