Bazı sözler vardır, zaman geçse de kulakta çınlamaya devam eder.
Mesela şu:
“Ağustos, eylül, ekim aylarında bol bol döviz alıp, 6 liradan 7 liradan... Niye? Dolar 10 lira olacak, 15 lira olacak ya! Dolar düştü 5 liraya. Eyvah eyvah. Eee, ne yapacağız?”
Yıl 2019.
Sözün sahibi, dönemin Hazine ve Maliye Bakanı: Berat Albayrak.
Yani, ülkenin ekonomisi teslim edilmiş bir damat, ekonomiyi de dövizi de stand-up gibi anlatıyor.
O zamanlar ağız ucuyla da olsa gülümsedik belki, ama şimdi?
Gülümseyemiyoruz bile.
Çünkü fatura geldi.
Kimin adı yazıyor üstünde?
Hepimizin.
Sonra yıl oldu 2021.
Bir başka ekonomi kaptanı devreye girdi: Nureddin Nebati.
Söylemi unutulur gibi değil:
“Gözlerime bakar mısınız? Ne görüyorsunuz? Ekonomi gözlerdeki ışıltıdır.”
Maalesef, bizim gözümüzden ışık değil umut gitti.
Enflasyon yüzde 80’leri aştı, alım gücü yerle bir oldu, maaşlar kuşa döndü.
Ama bakana göre mesele göz meselesiydi.
Herhalde bizim görme sorunumuz vardı.
Cüzdan boş, gözler dolu.
Bir de meşhur teorimiz vardı:
“Faiz sebep, enflasyon neticedir.”
Bu söz de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ait.
Kendi ifadesiyle:
“Benim alanım ekonomi.” Nas ekonomisi.
Alanında bu kadar “etkili” olup da memleketi bu hale getirmek büyük başarı doğrusu.
Faizi düşürdüler, döviz zıpladı.
Enflasyon patladı, milletin mutfağında tencere kaynamaz oldu.
Ama inat devam etti.
Birileri çıktı, “Şakkadanak satarız 10 milyar dolar, olmadı şak bir 10 milyar dolar daha” dedi.
Satıldı mı? Satıldı.
Gitti mi? Gitti.
Kime yaradı?
Cevap basit: Hiç kimseye.
Sonra yıl döndü 2023’e…
Yeni bir umut pompalandı.
Maliye’nin direksiyonuna bu kez Mehmet Şimşek geçti.
Bir zamanlar Erdoğan’ın mitinglerde yuhalattığı adam şimdi kurtarıcıydı.
İlk açıklaması ne oldu?
“Rasyonel zemine dönmekten başka çare yok.”
Yani bugüne kadar yapılanları tarif etti:
İrrasyonel. Akıl dışı.
Ve başladık hep beraber kemer sıkmaya.
Tabii sadece biz.
Saray değil. Müteahhitler değil. İhale zenginleri değil. Lüks arabada pudra şekeri tüketenler değil.
Yoksul, emekli, çalışan, esnaf, öğrenci… hep beraber dişimizi sıktık. Bu ülkenin gerçekten çalışan, üretenleri.
Fiyatlar yükseldi, vergiler geldi, hayat pahalandı.
Yine sustuk.
“Belki düzelir” dedik.
Ama her umut, bir kırılma anıyla biter.
O kırılma da geçtiğimiz günlerde yaşandı.
Ekrem İmamoğlu, bürokratlar, gazeteciler gözaltına alındı.
Diploma iptal edildi.
Üstelik bunu ekonominin toparlanmasını bekleyen herkesin gözü önünde yaptılar.
Borsa çöktü.
Döviz yine fırladı.
Merkez Bankası'nın döviz rezervine yüklenildi.
Sadece o gün 10-20 milyar dolar satıldı.
Yani bizim cebimizden.
Sadece ekonomi değil, azıcık kalan yatırımcı güveni de gitti.
Yabancı yatırımcı, “bir ülkenin en büyük şehrinin belediye başkanı bu şekilde harcanıyorsa, burada hukuk yoktur” dedi ve kapıyı gösterdi.
Bu hukuksuzluk sadece bir muhalif figüre yapılmadı.
Hepimize yapıldı.
Çünkü ekonomi güven ister.
Yatırımcı hukuk ister.
Vatandaş istikrar ister.
İktidara asla laf etmeyen Sabancı ailesinden Pınar Sabancı;
“Artık bu ülkede herkesin kazanılmış tüm hakları tehlike altındadır.” dedi.
Bir Sabancı bile bunu söylüyorsa, gerisini siz düşünün.
Yabancı zaten gelmiyor. Yerli bile kaçmak istiyor. Koç ailesi otomotiv yatırımlarını Romanya'ya taşıdı. Tüsiad çok değil, olan durum ile ilgili bir memnuniyetsizlik belirtti, ki sivil toplum örgütleri bunun için vardır, hoop gözaltı ve soruşturma..
Peki şimdi ne olacak?
Mehmet Şimşek ne yapabilir?
Cevap çok net: Artık hiçbir şey.
Çünkü ortada “ekonomi yönetimi” değil, siyasi bir enkaz var.
Saray inadıyla, keyfi kararlarla, hukuk tanımazlıkla bu ülke yönetilemez.
İktidar, kendi koltuğunu koruyacak diye hepimize bedel ödetiyor.
Ve artık açık açık söylüyorlar:
“Hadi bakalım pamuk eller cebe!”
Biz ödeyeceğiz.
Kahvede oturan emekli ödeyecek.
Kirasını zor denkleştiren kiracı ödeyecek.
Küçük işletmesi ayakta kalmaya çalışan esnaf ödeyecek.
Gençlet umudunu artık tamamen kaybetmiş olacak.
Ve en acısı ne biliyor musunuz?
Bu bedel, hiçbir şeyin karşılığı değil.
Ne kalkınma için, ne refah için, ne özgürlük için.
Sadece bir kişinin iktidarı için.
O yüzden tekrar edelim:
Hesabı ödeyeceğiz. Hem de en acı haliyle.
Ama şunu unutmayalım:
Bir gün bu düzen değiştiğinde, bu fatura kimin masasında kesildi, tek tek yazılacak.
O gün gelene kadar:
Sabır, dayanışma ve hesap tutma zamanı.
Çünkü artık her şeyin bedelini biz ödüyoruz.
Hadi bakalım pamuk eller cebe.