Türkiye bugün, tarihinin en kara günlerinden birini yaşıyor.
Ne yazık ki bu bir ilk değil…
Ve görünen o ki, son da olmayacak.
İstanbul…
Dünyanın en büyük metropollerinden biri.
Ve bu şehrin halk tarafından seçilmiş belediye başkanı Ekrem İmamoğlu,
gizli tanık ifadeleriyle, mesnetsiz ve delilsiz suçlamalarla tutuklandı.
Yanında yıllardır birlikte çalıştığı onlarca isimle birlikte.
Evet, cümleyi tekrar okuyun.
Tutuklandı.
Bunu daha önce görmüştük.
Ergenekon. Balyoz.
O dönem de yargı, delille değil, senaryoyla çalışıyordu.
“Deniz” kod adlı gizli tanık…
O gizli tanık, meğer PKK’nın üst düzey ismi Şemdin Sakık’mış.
Onun ifadeleriyle, bu ülkenin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ
“terör örgütü lideri” diye tutuklandı.
Yıllar sonra ne dendi?
“Bundan dolayı hem Rabbimize hem de milletimize verecek hesabımız olduğunu biliyorum.”
Sonra?
Ne hesap verildi…
Ne biz affettik.
Bugün oynanan da başka bir versiyon değil.
Aynı oyun, yeni oyuncular.
Adım adım hazırlanan bir senaryo.
Önce Dem Parti ile adını kimsenin koyamadığı garip bir iletişim trafiği başlatıldı.
Sebebi belli oldu:
İmamoğlu tutuklandığında sokakta kimse olmasın.
Özellikle doğudan, demokrasi isteyenlerden ses çıkmasın.
Ardından ne geldi?
Gezi soruşturmaları yeniden açıldı.
Sanatçılar, gazeteciler birer birer gözaltına alındı.
Çünkü bu oyunda en çok korkulan şey vicdanlı insanların sesi.
Merkez Bankası?
Rezerv toplamaya başladı.
Faizler aniden tırmandı.
Neden?
İmamoğlu tutuklandığında döviz çıldırmasın diye.
Ve şimdi öğrendik ki,
Sadece dört günde rezervin yüzde 70’i satıldı.
Yani İmamoğlu’nu tutuklamak için dolar satıldı.
Yani ekonomi, bir siyasi hamlenin kurbanı oldu.
Olan ne oldu?
Borsaya yatırım yapan vatandaşa…
Küçük yatırımcıya…
Devre kesiciye sarıldılar, ama olan oldu.
İsterseniz ismi değiştirin ama gerçek değişmiyor:
Bu bir “siyasi cinayet.”
Aynı Gabriel García Márquez’in “Kırmızı Pazartesi” romanı gibi.
Kitapta, işleneceğini herkesin bildiği,
ama kimsenin engel olmadı bir cinayet anlatılır.
Türkiye tam olarak bunu yaşıyor.
Gözümüzün önünde işlenen bir siyasi cinayet.
Ve kimse dur diyemedi.
Kimse engel olamadı.
Yandaş basın hazırdı.
Sabahın erken saatinde manşetler yazılmış, yorumcular sıraya dizilmişti.
RTÜK, muhalif kanalları “yayını kes” diye aradı.
Devletin parasıyla dönen kanallar, bu ülkenin seçilmişlerini hedef aldı.
Yıllar önce FETÖ'yle kol kola olan sözde gazeteciler
bugün yine salyalarını akıtarak ekranda.
Operasyonun parçası bir başka algı hamlesi de buydu:
“Evinde milyonlar bulundu!”
diye servis edilen görüntüler,
aslında adı geçen iş insanının holding merkezindeki kasasından.
Para mı?
Şirketin muhasebe kayıtlarında mevcut.
Nereden geldiği, neyin karşılığı olduğu, her şey resmi olarak belgelenmiş.
Ama bu detaylar yandaş basının umurunda değil.
Çünkü amaç haber yapmak değil, algı yaratmak. Böyle bir dünya çarpıtımış haber..
Ve tanıdık bir yöntemle karşı karşıyayız:
Dosyanın tüm ayrıntıları, yine suçlananlardan ve avukatlarından önce
eski FETÖ'cü trollerin ve sözde gazetecilerin elinde.
Aynı 2008-2010 arası ne yaşandıysa, bugün bire bir tekrar ediliyor.
Kopyala-yapıştır düzeni.
Sonuç?
Muhalefetin, tüm anketlerde Erdoğan’ın karşısında kazandığı görülen Cumhurbaşkanı adayı tutuklandı.
Sözüm ona adaletle, hukukla.
Ama herkes biliyor ki bunun adı adalet değil,
korku.
Hukuk kaybetti.
Ekonomi kaybetti.
Demokrasi kaybetti.
Millet kaybetti.
Memleket kaybetti.
Ve şimdi bize diyorlar ki:
“Rahat olun, süreç normal ilerliyor.”
Yok öyle yağma!
Bu işin sözde kazananı olacak mı?
Hep birlikte göreceğiz.
Ama şunu unutmayın:
Hesap sorulmayan her karanlık gün, bir sonraki zulmün kapısını açar.
Ve biz bugün, o kapının artık kapanmadığını gördük.
Bugün Kara Gün.
Ama bu millete balık hafızalı denir ama hafızasını oldukça uzun tuttuğu bir çok örnek var. Bu da onlardan biri olacak.
Unutmayacak.
Ve son olarak,
okurlarımdan ricamdır:
Lütfen haberleri tek kaynaktan almayın.
Nasıl yediğiniz yemeği, içtiğinizi, giydiğinizi seçiyorsanız,
aldığınız bilgiyi, izlediğiniz ekranı, dinlediğiniz sesi de seçin.
Farklı gazetecileri dinleyin, farklı kaynakları okuyun.
Yankı odasında kalmak kolaydır ama gerçekleri duymak cesaret ister.
Bugün buna her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
Çünkü körlük değil, açıklık; biat değil, bilgi kurtaracak bu ülkeyi.