“Birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da olabileceği aklıma geldi. İçimdeki sıkıntı eridi.”
**
“28 yaşındaydı ve tedirgindi.”
**
“Çevresine bakındı. Yoktu. Oturma odasını da aradı. Orada da yoktu. Bunca lüzumsuz eşya vardı da, neden en gereken, bir sigara küllüğü yoktu. Kadınlar da böyleydi. Dünyada gereğinden çok kadın vardı ama yalnız bir teki yoktu.”
**
“İnsanları yalan söylediklerinde dinlemeyi severim. Çünkü olmak istedikleri ama olamadıkları insanları anlatırlar...”
**
“Sustu. Konuşmak gereksizdi. Bundan sonra kimseye ondan söz etmeyecekti. Biliyordu; anlamazlardı.
**
Ne çok yalan söyleniyordu yeryüzünde; sözle, yazıyla, resimle, ya da susarak.
**
Bir okur, yani iyi bir okur, Yusuf Atılgan’la tanışmadıysa, Anayurt Oteli’ni, hele Aylak Adam’ı okumadıysa, o eksik bir okurdur. Edebiyatın en büyük hazlarından yoksun kalmış bir okurdur.
Hele bu okur, Yusuf Atılgan’ın hemşehrisi, yani Manisalıysa, bu eksikliği bence affedilmezdir.
Yukarıdaki alıntılar onun o muhteşem eserlerindeki o şahane cümlelerden birkaçı sadece.
Aslında bu sözlerin bazılarını sosyal medyada sıklıkla görüyor ve paylaşıyoruz. Ama bir Manisalı olarak daha fazlasını yapmalıyız kanımca. Sayıca az eser vermesine rağmen Türk edebiyatında unutulmaz ve özel bir yer edinen bir yazarı okumalı okutmalı, yeni nesillere tanıtmalıyız.
Hem bir okur olarak hem de Manisalı olarak bunun bir sorumluluk olduğunu düşünüyorum.
**
Birçok öykü ve üç roman yazdı Yusuf Atılgan, bunlardan sonuncusu Canistan’ı bitiremeden aramızdan ayrıldı 25 yıl önce.
Diğer iki romanını Aylak Adam ve Anayurt Oteli’ni bu kentte, Hacırahmanlı’da yazdı.
Kitlelerin romanlarını çok sevmesine ve kısa sürede edebiyat dünyasında yer etmesine rağmen Hacırahmanlı’dan ayrılmadı.
1946’dan 1976’ya değin tam 30 yıl Manisa’nın Hacırahmanlı köyünde yaşadı ve çiftçilik yaptı.
1955’de Tercüman Gazetesi’nin yarışmasına iki öykü gönderdi ve ikisi de derece aldı, “Evdeki” öyküsü birincilik ödülü aldı.
1958’de ise Aylak Adam romanı Yunus Nadi Roman Yarışması’nda 2. oldu ve artık O, adı ünlü ama kendisi bilinmeyen, sıradan mütevazı yaşamını bu kentte sürdüren bir yazardı.
Yazma dışındaki zamanlarında çiftçilik yapan, arkadaşlarıyla kahvehanede oyun oynayıp sohbet eden, Manisa’nın ilk spor kulübü Hacırahmanlı Gençlik Spor Kulübü’nü kuran, gündelik yaşamını önemseyen, “Benim için yazmaktan önemli bir şey varsa o da gündelik yaşamımdır” diyen usta bir yazar…
Hacırahmanlı’da adını taşıyan bir kütüphane var, var ama pek kullanıldığı söylenemez.
Hacırahmanlı’ya gittim, onu tanıyanlarla konuştum, yaşı elverenler onu tanıyor, biliyor.
Ama ya kitap okumayı çok seven okurlar?
Edebiyat tutkunu Manisalılar?
Açıkçası yeterince tanındığını ve okunduğunu sanmıyorum. Hatta belli bir kitle dışında Manisa’dan böyle usta bir yazar çıktığını bilenlerin sayısının bile az olduğunu düşünüyorum.
**
Bireyin yalnızlığını, topluma yabancılaşmasını, iç sıkıntılarını Türk edebiyatında ondan daha iyi anlatan bir yazar bulmak çok güçtür.
Anlattıkları ve anlatım tarzıyla bir başka ‘ göz önünde tutulmayan’, değeri öldükten sonra anlaşılan yazar Oğuz Atay’a ‘yol açıcı’ olmuştur. Oğuz Atay, başyapıtı ‘Tutunamayanlar’ ı yayınlandığında Manisa’da yaşayan Yusuf Atılgan’ a göndermiş ve onun beğenisine sunmuştur. Zaten romanlarını okuduğumuzda görürüz ki, Oğuz Atay, Yusuf Atılgan’dan birçok yönden etkilenmiştir; öyle ki, tutunamayanlar kavramının çarpıcı bir çözümlemesini tutamak adı altında Aylak Adam’da görürüz.
Yusuf Atılgan, bireyin yaşama ve topluma yabancılaşmasını, iç sıkıntılarını ‘Aylak Adam’da şehirli, ‘Anayurt Oteli’nde kasabalı bir adamın özelinde anlatır. Aynı gözlem, aynı açı, ölümünün engellediği ve bitiremediği ‘Canistan’ romanında da köydeki bir adamın hayatından serilir göz önüne.
Anayurt Oteli’ni okuduktan sonra artık; girdiğiniz otelde, Zeberced’i arar gözleriniz, ya da Manisa Garının yakınlarında Anayurt Oteli’ni hayal edersiniz. İnsanın her gün aynı şeyi yapıp birbirinin tıpatıp aynı şeyleri yaşayarak nasıl bir yerden bir yere savrulduğuna tanık olursunuz, umutsuzluğu ve ümitsiz bir aşkı yaşarsınız sözcüklerin deryasında.
Aylak Adam’ı okuduğunuzda sinemaya giden insan tipinin genel ruh halini biliyorsunuzdur artık, ya da bir tatlıcıda oturup hayatınızın kadınının camın önünden geçeceğini, geçtiğini, geçme olasılığının dayanılmaz çekiciliğini hissedersiniz.
“Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaylardaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine, sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez.” cümlelerini okuduğunuzda kendinizi görür veya kendinizle yüzleşirsiniz.
**
Yusuf Atılgan’ı okuyunca okur olarak birçok yönden tamamlandığımı hissettim.
Ama aynı şekilde de üzülüyorum Manisalı bir okur olarak.
Kafka’yı bilmeyen Praglı var mıdır sizce?
Davut Heykeli’ni görmeyen bir Floransalı?
Mozart’tan habersiz bir Viyanalı düşünebilir misiniz?
Yusuf Atılgan’ın bu kentte hak ettiği değeri görmesini diliyorum…
Haftanın tavsiyesi
Zülfi Livaneli - Huzursuzluk...
Merhamet zulmün merhemi olamaz!
İstanbul’un kargaşası içinde sıradan bir yaşam süren İbrahim, çocukluk arkadaşı Hüseyin’in ölüm haberi üzerine doğduğu kadim kent Mardin’e gider. Onun, önce sevdaya sonra ölüme yazılmış, Mardin’de başlayıp Amerika’da sona ermiş hayatını araştırmaya koyulur. Böylece âdeta bir girdabın içine çekilir, tutkuyla ve hırsla gizemli bir kadının peşine düşer.
Harese nedir, bilir misin? Develerin çölde çok sevdiği bir diken var. Deve dikeni yedikçe ağzı kanar. Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle karışınca bu, devenin daha çok hoşuna gider. Kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz… Ortadoğu’nun âdeti budur, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur.
Mardinli Hüseyin ile IŞİD zulmünü misliyle yaşamış Ezidi kızı Meleknaz’ın ve kelamın çocuklarının hikâyesi... Livaneli okuru, sevda ile acının iç içe geçtiği bir Ortadoğu gerçeğiyle buluşturuyor.
(Tanıtım Bülteninden)
- PAPİRÜS- XIII “Akıllı yazarın az kitabı olur.” 03.12.2024
- “…an gelir biter muhabbet” Yitirdiğimiz Neşe Üzerine 29.11.2024
- PAPİRÜS- XII “Şiir söylemenin kuşların ötüşünden farkı olmamalı.” 26.11.2024
- Kaygılıyız çok şükür 21.11.2024
- PAPİRÜS- XI “Bütün görüntüler yok olup gidecek.” 19.11.2024
- ORHAN VELİ’NİN SON GÜNLERİ 14.11.2024
- PAPİRÜS- X “Büyük şairler için büyük dinleyiciler gerekir.” 13.11.2024
- PAPİRÜS- IX “Yahya Kemal Paris’te yuvarlandığı yıllarda…” 05.11.2024
- PAPİRÜS- VIII “Bazı kitapları dinlendirmek gerekir.” 01.11.2024
- Cumhuriyet’in kıymetini bilmek 28.10.2024