Daha ilk okula başladığımız zaman Türkiye hakkında ilk masalı anlattılar. “Türkiye kendi kendine yetebilen yedi ülkeden biri!”. Kulağa ne hoş geliyor, değil mi? Okuyunca. Duyunca. Zeytin dalından, buğday tarladan, fabrika bacasından, halkın alnından ter damlardı güya. Gerçek ne peki? Üzüm bağları kurudu, zeytinlikler maden sahası oldu, tütün tarlaları çürüdü, fabrikalar satıldı, üretim durdu. Ege’nin en bilinen tatil merkezi olan Çeşme-Alaçatı açın arşivleri bakın eskiden üretim sahasıydı şimdi betonarme? Akhisar tütün merkeziydi vardır herkesin bir hatırası şimdi ne durumda? Zeytin tarlada ne kadar, tezgahta ne kadar? Şimdi soralım: Bu mu sizin tam bağımsızlık anlayışınız?

*

Ekonomi dedikleri şey, freni patlamış kamyon gibi yokuş aşağı sürükleniyor. Enflasyon resmi rakamlarla bile %70’lerde. Pazarda domatesin fiyatı, markette etiketin rengi saat başı değişiyor. Maaşlar her ay buhar oluyor. Gençler çalışsa da yoksul, yaşlılar emekli ama perişan. Bu ekonominin sorumlusu kim? 22 yıldır ülkeyi yönetenlerden başka kim olabilir?

*

Daha dün “Devlet fabrika mı işletirmiş?” diyerek özelleştirme sevdasına düşenler, şimdi “Neden üretmiyoruz?” diye soruyor. Şeker fabrikaları, TEKEL, SEKA, Et-Balık... Hepsi ya kapatıldı ya da üç kuruşa satıldı. Sanayi çöktü. Tarım çöktü. Çiftçi tarlasını değil, borcunu sürüyor artık. Mazot, gübre, tohum hepsi ithal! Hani yerliydi, hani milliydi? Kendi buğdayını bile ithal eden bir ülkenin bağımsızlığı olur mu?

*

Ama bakın, İHA/SİHA var diyorlar. Gerçekten Bayraktarların tebrik edilmesi gerekiyor, dünya çağında büyük bir başarı. Fakat bu teknoloji bir özel holdinge ait. Yarın “Ben bu işi Amerika’da yapacağım, kusura bakmayın” dese, devletin elinde ne kalır? Ne kontrolünüz var ne söz hakkınız. Bu üretim değil, bu bağımlılığın makyajlı hali.

*

Eğitim desen felç. Her gelen bakan sistemi değiştirdi. Öğrenci denek oldu, öğretmen ezildi. Bilim yerine hurafe, akıl yerine ezber dayatıldı. Devlet okulları bitik, özel okullar fahiş. Nitelikli eğitim, sadece parası olana. Peki, bu kafayla hangi bağımsız toplum yetişecek?

*

Sağlıkta durum daha da trajik. “Giderlerse gitsinler” dediniz, doktorlar gerçekten gitti. Almanya'da Türk doktoru, Kanada'da Türk mühendisi, Norveç’te Türk hemşiresi... Siz ne yaptınız? Sıra beklemeyi vatandaşa kader kıldınız. Hastaneler devasa ama içerisi boş, çünkü içeride tutacak liyakatli insan kalmadı.

*

Ve en çürümüş alan: Göçmen politikası. Suriyeli, Afgan, Pakistanlı... Milyonlarca kontrolsüz insan Türkiye’nin sosyal dokusunu lime lime etti. Sınırlar delik deşik. Demografik yapının üstüne zaman ayarlı bomba yerleştirildi. Vatandaş iş bulamazken, mülteci dükkan açıyor. Askere gitmeyen sığınmacı bu ülkede oy kullanacak, seçimde denge belirleyecek... Bağımsızlık mı? Siz önce nüfusun kimden oluştuğuna bakın.

*

Sadece parasal değil, kültürel, toplumsal ve yönetsel bir bağımlılık içindeyiz. Kredi notumuz düşse panikliyoruz, ABD başkanı kaşlarını çatsa anında geri adım atıyoruz. Rahip Brunson olayı hala hafızalarda: Trump “Papazı istiyoruz” dedi, ertesi gün papaz uçağa bindirildi. 2 Gün önce Trumps hala bu olaydan bahsediyordu televizyonlarda. Nerede kaldı egemenlik, hani tam bağımsızlıktık?

Şimdi Soruyorum. Üretmeyen Ülke Bağımsız Olabilir mi?

Tam bağımsızlık lafla değil, üretimle olur. Kendi gıdanı, kendi enerjini, kendi teknolojini, kendi bilim insanını üreteceksin. Gençlerine gelecek, çiftçine umut, doktoruna güvence vereceksin. Aksi halde bağımsızlık değil, dışa bağımlılık içinde esaret yaşarsın.

Türkiye bugün kendi gövdesinde taşıdığı yükü bile kaldıramıyor. Sığınmacılara harcanan milyarlarca dolar, çöken ekonomi, çözülen toplum, kaçan beyin gücüyle gerçek şu: Bu ülke bağımsız değil. Ve bu ülkenin asıl düşmanı dış güçler değil; içeride bu bağımsızlığı itibarsızlaştıranlardır.

Artık o masalları bir kenara bırakın. Millet masal değil, hakikat istiyor. Çünkü bağımsızlık, lafa değil, liyakate bakar!