1990’lı yıllarda Manisa Spor Akademi’sinde okuyan öğrencilerden birinin anısı…
"Üç kız arkadaş Borsa Caddesi’nde bir dairede birlikte kalıyorduk. Okula yürüyerek gidip geldiğimiz için yol parası ödemiyorduk. Dairenin sahibi geçimsiz, cimri biriydi. Kira konusunda, gecikme vs. hiçbir mazeret kabul etmeyeceğini baştan söylemişti. O yüzden bütün masraflardan kısıp, önce kiramızı ödüyorduk.
İlk yarı yılı sorunsuz geçirmiştik. Mart ayında arkadaşımızdan birinin annesi vefat edince kira parasını arkadaşımıza verip memleketine gönderdik. Ramazan gelmişti, elimizde para kalmamıştı. Ramazan olduğu için sokaklarda lokma da dökülmüyordu...
Kira günü geçtikçe korkumuz artıyordu. Yarım günlük iş aramaya başladık. Ramazanın ilk haftasıydı, iftar için köyden getirdiğimiz tarhanayı yağsız hazırlıyorduk. Bir yandan da apartmanı saran yemek kokuları açlığımızı iyice artırıyordu. Ben çorbayı hazırlarken arkadaşım da bir soğanı dilimleyip, tuzladı. Salatamız da hazırdı. İftara yarım saat vardı.
Biz bu gariban halimize, lüks bir restoranda yemeğe gelmiş hayali katarak soframızı hazırlarken zil çaldı. Belki komşunun biri bir tabak yemek getirmiştir diye kapıyı açtım! Ev sahibi cimri Ahmet amca kapıdaydı, “Kızım kirayı tam on gün geciktirdiniz. Ben size ta baştan böyle bir şeye müsamaha göstermeyeceğimi söylemiştim” diye bağırınca; “Lütfen içeriye buyurun, içerde konuşalım” dedim.
Aslında ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Sadece komşular kirayı ödemediğimizi duysun istemiyordum. Ahmet amca aynı ses tonuyla arkadaşım da duysun diye başını içeriye uzatarak, “Mazeret dinlemem, yarın kirayı dükkana getirin” dedi. İçeriye bakarken bir an durakladı. “Yarın sizi dükkana bekliyorum” deyip gitti.
Top patladığında bizde yemek yiyecek hal kalmamıştı. Epey bir suskunluktan sonra arkadaşıma; “Ayla ucunda ölüm yok ya. Yarın dükkana gider Ahmet amcaya her şeyi anlatırız. Belki merhamete gelir, kirayı erteler ya da bizi sokağa atar. Bir şekilde başımızın çaresine bakarız” dedim. Ayla, “Cimri ev sahibi merhamet mi edecek? Adam kira için eve geldi. Neyse sabah ola hayrola” dedi.
Ertesi günü de sıkıntı içinde geçirdik. Akşama doğru çekine çekine dükkana gittik. Kararlıyıdım, durumumuzu açıkça anlatacak, anlayış göstermesini isteyecektim. Benim de arkadaşımın da açlıktan karnımız gurulduyordu. Dükkanda yaşlı bir kadın da vardı . Ev sahibi bizi görünce ayağa kalktı gülümseyerek yanındaki kadına, “Fadime işte bizim kiracı kızlarımız. Hoş geldiniz kızlar, öteki arkadaşınız nerede?” dedi.
Bizi öyle sıcak karşılaşmıştı ki ikimiz de şaşırmıştık.
“Hoş bulduk Ahmet amca. Arkadaşımızın annesi vefat etti, biz de kira için ayırdığımız parayı ona verip, memleketine gönderdik. Arkadaşımızın maddi durumu pek iyi değil . O yüzden kirayı ödeyemedik” dedim.
Ahmet amcayla kadın üzüntüyle birbirine baktı.
“Başınız sağolsun kızlar, üzüldüm. Fadime hanım eşim, bunlar da Nesrin'le Ayla.. Bizim öğrenci kızlarımız” dedi.
Biz halâ aynı şaşkınlık ve çekingenlikle Ahmet amcanın kira için ne diyeceğini bilmeden, bekliyorduk. Eşi, “Maşallah pek hanım kızlar. Allah zihin açıklığı versin” dedi.
Sonra hiç beklemediğimiz bir şey oldu. Ahmet amca saatine bakıp, “İftara bir saat var. Kızlar bugün bizim misafirimizsiniz. İtiraz yok. Haydi siz köşeye, arabaya doğru yürüyün. Ben dükkanı kapatıp geliyorum” dedi.
Arabasıyla Alaybey tarafındaki evlerine gittik. Öyle güzel bir iftar sofrası hazırlamışlardı ki… İftardan sonra yaşlı karı koca yıl sonuna kadar bizden kira almayacaklarını, annesi ölen arkadaşımızın okul bitinceye kadar masraflarını karşılayacağını söylediler. Ramazan boyunca bizi iftara beklediklerini ısrarla belirttiler...
Ayla'yla ben rüyada gibiydik. Yaşadıklarımıza inanamıyorduk..
Cimri Ahmet amcayla eşi, dünya iyisi, yardımsever insanlardı ...
Sonunda dayanamadım, “Siz kira için o kadar bağırıp, söylendiniz, şimdi bize kira vermeyin diyorsunuz” dedim.
Eşi gülerek, “Haklısın kızım, Ahmet amcan dün akşam kirayı bahane edip sizi görmeye geldi. Bu kızlar ne yer ne içer diye. Mutfak masasında tarhana çorbasıyla, soğan görmüş. Dün akşam yediklerimiz boğazımıza dizildi. Düşünüp, taşındık, okul bitene kadar size destek olmaya karar verdik. Zaten sizden aldığımız kirayla öğrenci okutuyorduk” dedi.
Arkadaşım şaşkınlıkla, “Size cimri diyorlar. Biz herkesten bunu duyduk” dedi.
Amca, “Kızım elin ne dediği değil, Allah'ın bildiği önemli… Bunları kimsenin duymasını istemem. Allah bilsin yeter. Siz de gönülden bir Allah razı olsun deyin, başka bir şey istemem. Hayır işlemeyi severim. Ama gösteriş için iftar yemekleri vermem, ihtiyacı olana el uzatmaya gayret ederim. Şükür Rabbim de bu niyetimi gerçekleştirmeyi nasip ediyor. Cimriliğime gelince, boş yere hiçbir şeyi israf etmem. Hesaplı yaşarım, kazancımda ihtiyacı olanların hakkı olduğunu düşünürüm” dedi.
O gün hayatımın dersini almış, dünyanın en cömert çiftini tanımıştım...
Hiç kimsenin göründüğü gibi olmadığını öğrenmiştim...
Otuz yıla yakındır, unutmadığım, unutamayacağım en güzel hatıram o iftar, en çok duam o iki iyi insanadır.
Mekanları cennet olsun."
Şimdi Antalya'da yaşayan, gençliğinde Manisa'dan yolu geçenlerden birinin, güzel bir öyküsü.
Hayırlı Ramazanlar…